OKUL ÖNCESİ ÇOCUK VE CİNSEL EĞİTİM

Yazar : Prof. Dr. Norma RAZON, Eğitim Danışmanı – Pedagog

Okul öncesi çocuklara verilecek cinsel eğitim, makalemizin ana temasını oluşturduğundan, özellikle küçük çocukların merak ettikleri soruların nasıl cevaplandırılması gerektiği üzerinde duracağız.

Çocuğun yaşı kaç olursa olsun, ister üç ister onüç, çocuk hangi gelişim aşamasında olursa olsun, ister okul öncesi ister ergenlik, her anne baba yaşamının belli bir devresinde kızının veya oğlunun cinsiyetle ilgili bir sorusuyla karşılaşabilir. Bu soru çocuğun yaşına, olgunluk düzeyine ve meraklarına göre farklılık gösterir. “Bebek nasıl oluşur? Bebek nasıl doğar? Kız ile erkek neden farklıdır? Babanın bebeğin oluşumundaki işlevi nedir?” türünden sorular genellikle ailelerin sıklıkla karşılaştıkları sorulardır. Çocukların bazıları bu sorularına aile içinde cevap bulacaklarına inandıklarından, bunları anne veya babalarına sormaktan çekinmezler, bazıları ise ailelerin tepkilerinden çekindiklerinden ya arkadaşlarına danışmayı ya da bu konuda suskun kalmayı tercih ederler. Oysa önemli olan çocukların ihtiyaç duydukları anda , bu sorularına doğru cevapları alabilmeleridir. Bir yanda çocuklar cinsiyet ile ilgili sorularına cevap ararken, öte yanda aileler çocuklarına cinsel yaşam hakkında neler anlatmaları lazım geldiğini, cinsel eğitimin ne zaman ve nasıl yapılması gerektiğini düşünür dururlar.

Pek çok anne-baba çocuğa cinsiyet ve üreme konusunda çocuğa bilgi verilmesi gerektiğini kabul eder, ancak bunlardan çok azı bu bilginin çocuğa nasıl verilmesi gerektiğini bilir. Bu nedenle ailelerin büyük bir kısmı bu konuyu çocukla konuşmaktansa, susmayı tercih eder. Bazı anneler, kendileri bu konuda eğitilmedikleri için ve çocuklarına ne anlatacaklarını kestiremedikleri için konuyu açmaktan kaçınırlar. Eğer çocuk soru sorarsa, birkaç kelimeyle çocuğun merakını gidereceklerini zannederler. Bazı anneler de çocuğun tüm sorularını cevaplandıracak şekilde kendilerini eğitirler, ancak bütün hazırlıklarına rağmen söze nereden ve nasıl başlayacaklarını bilemediklerinden, çocuğun soru soracağı günü beklemeye koyulurlar, çocuk soru sorduğunda da gerekli açıklama ve uyarıları yaparlar.

Bütün ailelerin çocuklarının cinsiyetle ilgili sorularına duyarlı oldukları ve onlara cinsel eğitim verme konusunda bilinçli davrandıkları söylenemez. Ancak çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı olan aileler, her konuda olduğu gibi cinsel gelişim konusunda da çocuklarını bilgilendirmeyi görev bilirler. Görevlerinin bilincinde olmayan aileler, çocuklarını bilgilendirme işini ailede bir abla veya ağabeye, okulda rehberlik uzmanına, sağlık bilgisi veya biyoloji öğretmenine bırakırlar. Çocuklarını bilgilendirmekten kaçınan aileler, ya bu işi becerememekten korkan, ya bu konuda konuşmaktan utanan ya da bilgi verme işini gereksiz bulan ailelerdir.

Oysa çocuğun cinsiyet ile ilgili konularda bilgi edinmeye ihtiyaç duyması, cinsel konuları merak etmesi, merakını gidermek için de soru sorması son derece doğaldır. Çocuğun cinsel gelişimi ile ilgili endişe veya korkularının olması, bunları ailesine veya bir yakınına anlatamaması, bu konuda danışabileceği birinin olmaması çocukta pek çok sorun yaratır. Adet görme konusunda uyarılmamış bir genç kızın aniden adet görmesi, cinsel organında bir anormallik olduğunu düşünen bir gencin derdini bir uzmana açamaması, çocuğun oluşumu hakkında bilgi sahibi olmayan bir ergenin arkadaşları arasında alay konusu olması, çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini aksatan, onda mutsuzluk ve kırıklık yaratan durumlardır.

Aslında cinsiyet konusu hiç de çekinilecek bir konu değildir, dünya kurulalı beri güncelliğini koruyan bir konudur, bu konuda konuşmak veya soru sormak ne ayıp, ne günah, ne de tabudur! Çocuk, her konuda olduğu gibi cinsiyet konusunda da annesi ve babasına soru sorabilmeli, sorularına da cevap alabilmelidir. Bu cevapların yardımıyla çocuk, bedeni, sağlığı ve cinsel gelişimi hakkında bilgi sahibi olabilecek, endişe ve korkularından kurtulabilecektir. Anne veya baba, çocuğun sorduğu sorular sayesinde ondaki huzursuzluğu fark edecek, bilgilendirme yoluyla onu rahatlatmaya çalışacak, rahatlatamadığı hallerde de ilgili tıp uzmanı, psikolog veya pedagogdan yardım almasını sağlayacaktır. Çoğu zaman ailenin olumlu yaklaşımı, çocuğun cinsel sorunlarının çözümünde yeterli olacaktır.

“Cinsel eğitim çocuğa anne tarafından mı verilmeli, baba tarafından mı ? sorusu, bazı anne babaların zihinlerini kurcalayan sorulardandır. Genellikle cinsiyet konusunda en iyi diyalog, anne ile kız çocuk, baba ile erkek çocuk arasında kurulur. Ancak bazı ailelerde babanın anneden daha çekingen davrandığı, otoritesinin sarsılacağını düşünerek suskun kaldığı, saygınlığını kaybetmemek için cinsel eğitim görevini anneye devrettiği, annenin de bu görevi büyük bir ustalıkla yürüttüğü görülür. Babanın çekimser davranışının gerekçesi ne olursa olsun, baba, annenin yetersiz kaldığı durumlarda çocuğunu aydınlatmalı, gerekli açıklamaları yapmalıdır.

Batılı uzmanlara göre pek çok ruhsal bozukluğun temelinde cinsel bilgisizlik yatmaktadır. Bu nedenle çocuklar, cinsiyet konusunda en doğru şekilde bilgilendirilmelidirler. Çocuk evinde cinsel yaşam konusunda rahatlıkla konuşabilmeli, arkadaşlarından öğrendiklerini annesi babası ile tartışabilmelidir, çünkü çevresinden öğrendikleri her zaman tam ve doğru olmayabilir. Çocuğa bu bilgilerin kimin tarafından sunulduğunu bilmek, yanlış bilgiyi düzeltmek, eksik bilgiyi tamamlamak anne-babaya düşen görevlerdir. Tabii bu görevi yerine getirebilmesi için, ailenin çocuğu ile çok iyi bir iletişim kurmuş olması, çocuğa her konuda kendisine açılma fırsatı vermiş olması şarttır. Ailesi ile iyi bir diyalog içinde olmayan, arkadaşına da açılmayı başaramayan ergenlerin, cinsellikle ilgili kitap, dergi broşür ve resimlerden yararlandıkları görülür. Bu durumda da ailenin yararlanılan kaynakları izlemesi, yayınları gözden geçirmesi şarttır. Yayınların bir kısmı uzman elinden çıkmamış olabileceği gibi, yanlış, eksik veya ürkütücü bilgiler içerebilir. En doğru bilgiyi veren yayını bulma konusunda da çocuk, ailesinin rehberliğine ihtiyaç duyabilir.

Ailenin cinsel eğitimdeki rolü ne kadar önemli ise, bu eğitimin zamanı (zamanlaması) da o kadar önemlidir. “Cinsiyetle ilgili bilgiler ne zaman verilmeli? Cinsel eğitime ne zaman başlanmalıdır?” soruları eğitimcilere sıklıkla sorulan sorulardır. Cinsiyetle ilgili bilgilendirme için belirlenmiş bir yaş, ya da bir dönem yoktur. Konuya ilgi duyduğu herhangi bir zamanda çocuğa bilgi verilebilir, yeter ki verilen bilgi çocuğun gelişim ve olgunluk düzeyine uygun olsun. Her ne zaman çocuk soru sorarsa, aile soruyu cevaplandırmaya hazır olmalıdır. Çocuğun sorularını cevaplarken, baştan savma birkaç sözle yetinilmemeli, çocuğun tecessüsü birkaç kelimeyle giderilmeye çalışılmamalı, açıklamanın sade bir dille ve net bir biçimde yapılmasına özen gösterilmeli, çocuğun olayı kavraması ve merakının giderilmesi sağlanmalıdır.

Cinsel eğitim şu yaşta veya şu gelişim aşamasında yapılmalıdır diyen bir kuram yoktur. Cinsel eğitim doğumda başlayan, ergenlik dönemine kadar süren hatta yaşam boyu süregelen bir bilgilendirilmedir. Bu eğitimin zamansız yapılması, çocuğun olgunluk düzeyine uygun olmayan ayrıntılar içermesi ne kadar sakıncalı ise, zamanında yapılmamış olması da o kadar sakıncalıdır. Çocuk zamanından önce uyarılmamalı, çocuğa henüz kavramaya hazır olmadığı bir bilgi sunulmamalıdır. Çocuğa, henüz sormadığı, merak etmediği açıklamaları yapmak onu eğitmek değil, zihnini karıştırmak, onu huzursuz kılmaktır. Ancak belli bir yaşa gelmiş olan çocuğa da ihtiyaç duyduğu bilgiyi vermemek, onu cinsel gelişim konusunda bilgisiz bırakmak, kendisini yaşıtlarından geri ve yeteneksiz hissetmesine yol açmaktır, onu endişeli ve ürkek kılmaktır.

Ergenlik dönemindeki birçok psikolojik sorun çocuğun kendi cinsiyeti, cinsiyet özellikleri ve cinsel gelişimi hakkında bilgi sahibi olmamasından kaynaklanmaktadır. Her alanda olduğu gibi cinsellik konusundaki bilgisizlik, birçok ruhsal soruna zemin oluşturmaktadır. Cinsiyetle ilgili sorunların erkenden keşfedilmesi, bunların erkenden çözümlenmesine yol açacak, çocuğu ruhsal bunalımlardan kurtaracaktır. Cinsiyetine uygun rolü benimseyememe, kız-erkek arkadaşlığını becerememe, karı-koca ilişkilerini yürütememe, anne-çocuk, baba-çocuk ilişkilerini düzenleyememe gibi pekçok sorunun kökeninde cinsiyetle ilgili problemlerin yattığı bilinmektedir. O halde çocuklar, gençler, hatta yetişkinler, ihtiyaçları doğrultusunda, cinsiyet, cinsel gelişim ve cinsel yaşam konusunda eğitilmelidirler.

Okul öncesi dönemde küçük çocuğun bedenini keşfettiği sırada kız-erkek farklılığı konusunda bilinçlendirilmemesi, anne ile babanın anatomik yapılarının farklı olduğu konusunda bilgilendirilmemesi, 3 yaşındaki küçük bir kızı “neden benim cinsel organım Ahmet’inkinden farklı, neden benim pipimi kestiler?” sorusunu sormaya iterken, 4 yaşındaki bir küçük erkeğin de “yaramazlık yaparsam benim de cinsel organımı Ayşe’ninki gibi keserler mi?, Altımı ıslatırsam pipimi koparırlar mı?” şeklindeki sorularla endişelenmesine yol açabilir. Eğer küçük çocukların bu soruları zamanında ve yerinde cevaplandırılmazsa, çocuğun içine ilk endişe, korku ve güvensizlik düşer. Cinsiyetle ilgili bilgi, çocuğa, bedenini, kendi cinsel organını keşfettiği anda verilmelidir. Bazı bilgiler de, daha çocuk belli bir gelişim aşamasının arifesindeyken, çocuk o aşamaya girmeden önce verilmelidir. Her çocuk henüz çocukluk dönemini sürerken veya ergenlik aşamasının arifesinde iken ergenlik döneminde bedeninde meydana gelecek olan değişikliklerden haberdar edilmelidir.

Çocuklara, kızlarda göğüslerin büyümesi, kalçaların şekillenmesi, tüylenme, adet görme gibi değişmelerin olacağı, erkeklerde de sesin kalınlaşması, cinsel organın büyümesi, kıllanma gibi değişimlerin olacağı, bunların hormonal gelişmeye bağlı olduğu anlatılmalı, ergenlik döneminde karşı cinse ilgi duymanın doğal olduğu açıklanmalıdır. Böylece ergenin bedenindeki değişiklerden ötürü kaygılanması, kendisini anormal zannederek bunalıma düşmesi önlenmelidir. Ergenlik dönemine ulaştıklarında da gençlerin, beden sağlığı, temizlik, hijyen konularında soru sormaları teşvik edilmelidir.

Cinsiyet konusunda sürekli soru soran çocuk ailesini nasıl tedirgin ediyorsa, bu konuda hiç soru sormayan çocuk da o kadar tedirgin eder. Soru sormayan çocuk, konuya ilgi duymayan çocuk değildir. Soru sormayan çocuk ya çekingen çocuktur, ya ailesi tarafından sindirilmiş çocuktur, ya da ailesinin tepkilerinden korkan ürkek çocuktur. Bu çocuk da ihtiyaçlarını rahatlıkla dile getiren çocuk kadar cinsel konuda eğitilmesi gereken çocuktur. Bu çocuğa gerekli bilgiyi verebilmek için uygun bir fırsat kollanmalıdır. Aileye yeni bir bebeğin gelmesi, çocuğun yakın çevresinde bir hamilenin bulunması, bir gazete haberi veya bir resim, cinsel gelişim konusunu ortaya atmak için uygun fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bilgilendirme, zaten çekingen olan çocuğu sıkmadan ve ilgisini uyaracak biçimde yapılmalıdır. Bu şekilde çocuğun konu ile ilgili sıkılganlığı giderilmeli, dile getiremediği merakı tatmin edilmeli, bu arada da bu konuyu neden ailesine açamadığı araştırılmalı, çocuğun herhangi bir kaynaktan bilgi edinip edinmediği soruşturulmalı, eksikleri tamamlanmalı, yanlışları giderilmelidir. Önemli olan çocuğun kafasındaki soru işaretlerini silmek, cinsiyet hakkında doğru bilgilerle donanmasını sağlamaktır.

Cinsel yaşamla ilgili sorulara gelince, okulöncesi dönemdeki çocukların en çok merak ettikleri konular: kız-erkek farklılığı, hamilelik, doğum ve anne-baba ilişkisidir. Ergenlerin en çok merak ettikleri konular da yine kız ile erkeğin anatomik farklılıkları, cinsel kimlik, hamilelik, hamileliğin önlenmesi, kadın-erkek ilişkileri, eşcinsellik, aids gibi konulardır.

Doğduğu andan itibaren çocuğun en değerli oyuncağı kendi bedenidir. İlk aylardan itibaren çocuk elini ayağını hareket ettirir, başını çevirir, parmağını ağzına götürür, parmaklarını seyreder. Bir yaş dolaylarında çocuk bedeninin farklı kısımlarını keşfeder, kendini aynada seyreder, farklı organlarıyla oynar. İki-üç yaş dolaylarında da, çocuk giyindirilip soyundurulurken annesinin elinden kurtulur, giyinmeyi reddeder, ortalıkta çıplak dolaşır, göbeğini eller, cinsel organı ile oynar. Kendi bedenini keşfettiği bu sırada, annenin göğsüne dokunmaktan hoşlandığı, çıplak babasını seyretmekten zevk aldığı, karşı cinsten bir çocukla karşılaştığında onun cinsel organını hayretle izlediği görülür. İşte bu yaşlarda çocuk kendi cinsiyetine ve karşı cinse ilgi duymaya başlar. Eğer çıplak dolaşması engellenmezse, çıplaklığın ayıp olduğu kendisine öğretilmezse, çocuk bu doğal halini bir müddet korur, insanların içinde giyinip soyunmaktan çekinmez. Eğer çıplak dolaşması ayıp olduğu gerekçesiyle engellenirse, cinsel organıyla oynaması yasaklanırsa, çocuk cinsellik konusunda ayıp, yasak, günah terimleriyle tanışmış olur. O zaman da çıplak gezinmekten çekinir, cinsel organını örtmeye başlar, banyo yaparken yanına annesinden başkası geldiğinde olay çıkarır, çevreden gelen ilk tepkilerle karşılaşmış olur. Üç-dört yaşlarında oynadığı evcilik, anne-babacılık ve doktorculuk oyunlarıyla da kız-erkek farklılığını iyice kavrar, anne veya babasına soru sormaya başlar.

Küçük kız, babasının cinsel organının neden kendisininkinden farklı olduğunu, neden erkek arkadaşı gibi ayakta çiş yapamadığını merak ederken, erkek çocuk babasının cinsel organının neden kendisininkinden büyük olduğunu, babasının göğüslerinin neden annesininkiler kadar büyük olmadığını, kız arkadaşının cinsel organını neden kestiklerini sorar. Bu sorularla karşılaşan anne, kız ve erkeklerin cinsel organlarının birbirine benzemediğini, bu nedenle farklı şekilde çiş yaptıklarını, çocuk büyüdükçe bedeninin tüm kısımlarının büyüyeceğini, erkek çocuğun gelecekte baba olacağını, kız çocuğun ileride anne olacağını, anne olunca bebek doğuracağını, bebeğini emzireceğini, bebeğin annenin göğsünden gelen sütle beslendiğini, babanın bebeği emzirmediği için göğüslerinin büyük olmadığını açıklamalıdır.

Annenin yaptığı bu açıklamalar genelde iki-dört yaş çocuğunu tatmin etmek için yeterlidir. Cinsiyet farkını kavradıktan sonra çocuk, bu sefer de kardeşinin veya kendisinin nasıl oluştuğunu, kardeşi yoksa bebeğin anne karnında nasıl durduğunu, anne karnından nasıl çıktığını öğrenmek için soru sormaya başlar. Çocuğa öncelikle bir hamile kadın gösterilerek bebeğin anne karnında büyüdüğü, annenin karnında bebek için sıcacık bir yerin bulunduğu, bu özel yerin bir cep gibi olduğu veya bebeğin anne karnındaki özel torbada korunduğu anlatılmalıdır. Bebeğin önceleri bir mercimek tanesi kadar küçük olduğu, dokuz ay boyunca giderek büyüdüğü, o büyüdükçe annenin karnının büyüdüğü, nihayet belli bir boy ve ağırlığa geldikten sonra annenin karnının alt tarafında bulunan bir delikten, doktor veya ebe tarafında dışarı çıkarıldığı açıklanmalıdır. Çocukların bir kısmı bebeğin, annenin göbek deliğinden çıktığını düşünürken, bir kısmı da annenin karnının yarıldığını,annesinin kesildiğini zanneder, öncelikle annesini kesecekler korkusundan çocuk kurtarılmalı, uygun açıklama ile rahatlatılmalıdır. Genelde abla veya ağabey pozisyonundaki çocuğa hamileliği ve doğumu anlatmak, annesinin hamileliğine tanık olmamış bir çocuğa anlatmaktan daha kolaydır.

Doğum ile ilgili ayrıntıları merak eden çocuğa, yaşına uygun bir biçimde ve anlayabileceği bir dille, fetüsün büyüme aşamalarından, bebeğin anne karnındaki pozisyonundan, onu koruyan tabakadan, anne göbeği ile bebeğin göbeği arasındaki kordondan, bunun işlevinden, bebeğin anne rahminden çıkarken özel deliğin genişleyerek başının geçmesine nasıl imkân sağladığından söz edilebilir. Bazı çocuklar yüzeysel bilgilerle yetinirken, bazıları hamile kadının karnına dokunarak bebeğin hareketlerini izlemek isterler. Bu çocuklara annenin karnına dokunma, fetüsün hareketlerini izleme, emzirilen bir bebeği seyretme fırsatı verilmelidir. Merakları dindirilemeyen çocuklara, hamilelik aşamaları ve doğum olayı fotoğraflarla veya şemalarla somut bir biçimde gösterilmelidir.

Hamilelik ve doğum olayını anlatmada annelerin pek güçlük çekmedikleri, ancak bebeğin oluşumunu açıklamada zorlandıkları bilinir. “Anne kardeşim senin karnına nasıl girdi?” , “Bebek nasıl olur?”, “Babam seni sıkı sıkı öperse benim de bir kardeşim olur mu?”, ” Bu gece bana bir bebek yapabilir misin?” türünden sorular annelerin sık sık karşılaştıkları sorulardır. Bu sorular beş yaşından küçük bir çocuk tarafından sorulmuşsa, ona bebeğin bir tohumdan geldiği, bu tohumun annenin karnındaki özel cepte büyüdüğü, bebeğin büyüme işleminin dokuz ayda tamamlandığı, bebeğin organları annenin karnının dışında yaşayacak kadar geliştiği zaman da sözü geçen özel delikten dışarı çıkarılacağı açıklanmalıdır.

Bu açıklama küçük bir çocuğu tatmin etse de, altı yaş dolaylarındaki bir çocuk için yeterli olmayabilir. Çocuk, bebeğin oluşumunda babanın işlevini sorarsa, ona, bebeğin oluşumu için gerekli tohumlardan birinin anne, diğerinin baba tarafından sağlandığı anlatılmalıdır. Bu anlatım çocuğun merakını bir süre için tatmin etse de dokuz – on yaşındaki çocuğun tekrar soru sormasını engelleyemez. Büyüdükçe bir çocuğa, daha önceki yıllarda kendisine anlatılmış olan tohumun ne olduğunu, üremenin nasıl gerçekleştiği, sperm ve yumurta kavramları, döllenme olayı anlatılmalıdır. Bütün soruları cevaplandırılmış olan çocuğun artık bu konuda soru sormadığı, sorularının başka alanlara kaydığı dikkati çeker.

Bir yanda çocuklar annelerine cinsiyetle ilgili sorular sorarken, öte yandan aileler uzmanlara çocuklarının cinsel gelişimi hakkında soru sorarlar. Bu sorular arasında mastürbasyonun oldukça önemli bir yer tuttuğu görülür. “Oğlumun uykuya giderken cinsel organıyla oynaması normal mi?”, “Kızımın televizyon izlerken yere yüzükoyun yatarak halıya sürtünmesi doğal mı”, “Çocuğumun kendi kendini uyarmasını engellemek için ne yapmalıyım?”, “Çocuğumun mastürbasyon yapması bir anormallik işareti midir?” gibi sorular annelerin bu konudaki huzursuzluklarını yansıtan sorulardır.

Küçük çocuğun cinsel organıyla oynaması, kendi kendini uyarması, bundan zevk alması, engellendiğinde tepki göstermesi, çevrenin uyarılarına rağmen bu davranışı tekrarlaması son derece doğaldır. Uzmanlara göre mastürbasyon, erkeklerde daha çok görülmekle birlikte, kız çocuklarda da erkek çocuklarda da sıklıkla görülen bir davranıştır. Cinsel organını keşfeden çocuk, organıyla oynamaya başlar, oynadıkça bundan zevk aldığını fark eder, zevk aldıkça da bu hareketini tekrar eder. Çocuk bu hareketini farklı şekillerde sürdürür, bazen eliyle oynar, bazen yatağına sürtünür, bazen bacaklarının arasına sıkıştırdığı yastık veya oyuncakla devam ettirir. Bu hareketinin bazen çok kısa sürdüğü, bazen de uzun sürdüğü, çocuğun terlediği ve soluk soluğa kaldığı gözlenir. Çocuğun bu hareketi bazen odasında yapayalnızken yaptığı, bazen de aile bireylerinin yanında veya arkadaşlarının arasında iken yaptığı, oynarken, televizyon izlerken, masal dinlerken tekrarladığı görülür. Mastürbasyon yapan çocuk azarlanmamalı, korkutulmamalı, tehdit edilmemeli, bu davranışından ötürü cezalandırılmamalıdır.

Anne veya baba bu konudaki endişesini veya kızgınlığını çocuğa fark ettirmemeli, telaşını çocuğa yansıtmamalı, kötü veya ayıp bir şey yaptığı duygusunu çocukta uyandırmamalı, bunu yapmaması için çocuğu sürekli olarak uyarmamalıdır. Çocuk küçük ise, aile bunu görmemezlikten gelmeli, çocuğun dikkatini başka tarafa yönlendirmeli, zihnini ve ellerini cazip etkinliklerle meşgul etmeli, oyunlarına katılmalıdır. Çocuk büyük ise, anne veya baba çocukla mastürbasyon olayını konuşmalı, ona gerekli açıklamaları yapmalıdır. Araştırma bulgularına göre, ilgi bekleyen, ihmal edildiğini zanneden, hayal kırıklığına uğrayan küçüklerde mastürbasyona daha sık rastlanır. O halde mastürbasyon yapan çocuklara, mastürbasyon yaptıkları sırada değil de, günlük yaşamlarında, ihtiyaç duydukları ilgiyi göstermek, şefkat ve sevgi vermek, duygusal ihtiyaçlarını karşılamak yerinde olacaktır.

Mastürbasyon kadar, çıplaklık konusu da ailelerin üzerinde düşündükleri bir konudur. “Çocuğun anne veya babasını çıplak görmesi sakıncalı mıdır?, Çocuğun önünde çıplak dolaşmak mı doğrudur, çıplak dolaşmamak mı? Hangi yaşa kadar çocuk anne veya babasıyla banyo yapabilir?” gibi sorular da uzmanların sık sık karşılaştıkları sorulardır. Çocuğun önünde çıplak dolaşmak, çocukla beraber banyo yapmak, bazı ailelerin yararlı, bazılarının hatalı buldukları davranışlardır. Çocuğun önünde çıplak gezmeyi öneren veya yasaklayan bir kuram yoktur. Bu davranışlardan birinin tercihi, ailenin prensiplerine, ailenin almış olduğu eğitime, ailedeki ayıp, yasak, günah anlayışına bağlıdır. Çıplak dolaşmanın yararını savunanlar, çocuğu küçük yaşta cinsiyet farklılığı konusunda bilinçlendirdiklerini, cinsiyet konusundaki yasak ve tabuları yıktıklarını ileri sürerler; çıplak dolaşmanın zararlı olduğunu düşünenler, cinsiyet konusunda çocuğu erkenden uyarmanın sağlıklı olmadığını, çocuğu ürküttüğünü savunurlar. Bu arada uygun olan davranış, her ailenin kendi ahlak ve eğitim anlayışına uyan modeli seçmesi ve sürdürmesidir. Ailenin tercihi ne olursa olsun, çocuğun çıplaklık ile ilgili bazı davranışları hoşgörü ile karşılanmalıdır. Odasında giyinen annesini veya banyoda soyunan babasını, kapı aralığından merakla gözetleyen çocuk azarlanmamalı, çocuğun merakı ayıplanmamalı, sorduğu sorulardan ötürü çocuk cezalandırılmamalıdır, aksine çocuğun merakını dile getirmesine fırsat yaratılmalıdır.

Ailelerin eğitimcilere sorduğu diğer bir soru da, çocuğun ana – baba yatağına alınmasının sakıncalı olup olmadığıdır. Çocuğun annesi ile aynı yatakta yatması, babası ile beraber yatması, geceyi ana – baba yatağında geçirmesi, sürekli anne baba ile aynı odada ve aynı yatakta yatması, eğitimcilerin onaylamadıkları durumlardır. İdeal olan çocuğun kendi odasında, kendi yatağında yatması ve uyumasıdır. İdeal koşullara sahip olunmadığı hallerde, ailenin tek bir odayı paylaştığı durumlarda, çocuk ana – baba yatağını paylaşmamalı, çocuk anne – babanın yattığı yerden ayrı bir yerde yatmalı ve uyulmalıdır. Bazı çocuklar kendilerine ait bir odaları ve bir yatakları olduğu halde, yalnız yatmaktan hoşlanmadıklarından, karanlık veya yalnızlıktan korktuklarından, anne veya babalarına bağımlı olduklarından veya herhangi başka bir nedenden, akşam olunca anne baba yatağında uykuya dalarlar ya da gece yarısı anne baba yatağına gelir, sabaha kadar orada uyumaya devam ederler. Bu çocuklara uyku alışkanlığını kazandırmak için yapılacak en doğru davranış, çocuğu yatağında uyumaya alıştırmak, anne baba yatağına geldiğinde uygun açıklamaları yaparak kendi yatağına götürmek, odasında ve yatağında huzur içinde uyumasını sağlamaktır. Çocuk ancak sabahları veya zaman zaman tatil akşamları, babası ile oynamak, annesinin masalını dinlemek veya ona okunacak kitabı izlemek için anne baba yatağına misafir edilebilir, çocuk uyuduğunda yatağına geri götürülmek ve sabah kendi yatağında uyanmak şartıyla kısa bir süre için anne baba yatağına alınabilir. Özellikle çocuğun rahatsız olduğu gecelerde çocuk annenin koynunda uyutulmamalı, gerekirse anne çocuğun odasında yatağının başucunda bütün gece nöbet tutmalıdır, çünkü hastalık anları kötü alışkanlıkların kazanılmasına en müsait olan zamanlardır. Yatağında yalnız uyumaya alıştırılamayan çocuk ileriki yıllarda da temel alışkanlıkları kazanmada ailesine pekçok problem yaratır. Bu nedenle çocuğun yatağında huzurlu ve güvenli yatması için aile gereken her türlü fedakârlığı yapmalıdır.

Anne – baba ile çocuğun odalarının ayrı olduğu hallerde, geceleri yatarken anne – babanın odasının kapısı kapalı mı olmalı, kilitli mi olmalı sorusu da cevaplandırılması gereken bir başka sorudur. Geceleri anne babalarının oda kapılarını kapatıp uyumalarında bir sakınca yoktur, ancak gece yarısı çocuk seslendiğinde, anne veya baba onu duyabilmeli, ona cevap verebilmelidir. Ebeveyn ile çocuk arasında bu iletişim kurulabildiği takdirde kapının kapalı olmasında bir sakınca yoktur, ancak kapının kapalı olması kilitli olması anlamına gelmez. Çocuk bir tehlike, hastalık veya korku anında annesinin babasının odasına girebilmelidir. Çocuğa anne baba dinlendiğinde, oda kapısının kapalı olabileceği, içeri girmeden de kapıyı vurması gerektiği öğretmelidir.

Eğitimciler öğrencilerinin cinsel gelişimle ilgili bütün sorularını cevaplandırmakla nasıl yükümlü iseler, anne babalar da çocuklarının cinsiyetle ilgili sorularını cevaplandırmakla görevlidirler.

Cinsel yaşam ve cinsel gelişim çocukların merak ettikleri konuların başında gelir. Bu merak her gelişim aşamasında varlığını korur, ancak bu merakı belirten sorular yaşa göre değişir. Çocuk anne veya babasından tatmin edici bir cevap alana dek, soru sorar. Ailesinden beklediği, sorularının cevaplandırılmasıdır. Cevaplar, doğru bilgiler içermeli, çocuğun kavrama düzeyine göre ayarlanmalı, açıklamalar ihtiyaca uygun olmalı, uyarılar ne çok geç ne de çok erken yapılmalıdır. Yapılan cinsel eğitim, çocuğun, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini tamamlamalı, toplumda sağlıklı ve mutlu bir birey olarak yerini bulmasını sağlamalıdır.