OKULA İLK MERHABA

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Gözlerimiz geleceğe dönük, yüreklerimiz, heyecanla çarpıyor, düşüncelerimiz çocuklarımıza bebekliklerinde yaptığımız yatırımlarla dolu. Yepyeni bir dönem başlıyor. Sadece minikler için değil, onun çevresinde olan herkes için yepyeni bir dönem. Anne, baba, ağabey, abla, kardeş, bütün aile yeni bir yapılanma sürecine giriyor. Evet 6-7 yaşındaki çocuğumuz, öğretim hayatının birinci basamağını çıkmaya başlıyor. Daha dün kum ve suyla oynarken, şimdi masa başında oturacak, çizgi çizecek ve okumaya başlayacak.

Son çocukluk dediğimiz 6-11 yaş döneminin ilk evresinde nörolojik olarak, beyinde nöronların yeni bağlantılar kurması yavaşlamakta, fiziksel olarak boy uzaması ve ağırlık artışı hızını kaybetmekte, sosyalleşme ise hızlanmaktadır(zihin gelişiminin üçte ikisini, sinir sistemi gelişiminin hemen hemen beşte dördünü ilk beş yıl içinde tamamlamaktadır). Benmerkezci dönemin 6 yaş civarında sona ermesinden sonra, devamlı başarılı olma isteği yaşayan, kaybetmeye tahammülü olmayan ve iki yaş döneminde görülen inatçılığa benzer bir süreç geçiren çocuk, sınıf ortamına girdiği zaman kırıklık yaşayabilmektedir çünkü kurallar ve değiştiremeyeceği bir düzenle karşı karşıyadır. Ancak, okul öncesi dönemde yumuşak bir disiplin ile büyüyen, sınırları belirlenmiş bir ortamda yetişen, özgüveni desteklenmiş olan çocuk birinci sınıfa uyumu daha kolay atlatabilmektedir.

Çocuğun birinci sınıfa donanımlı başlayabilmesi için, öncesinde yapılmış olması gereken hazırlıklar nelerdir? Başarıya endeksli bir öğretim sisteminde, akademik başarı beklentisi olan veli, öğretmen ve okul sacayağında, çocuğun görevlerini isteyerek yerine getirmeye hazır olması önemlidir. Zihinsel gelişimi yaş normlarına uygun; kendine güven duygusu gelişmiş olarak, anne-babadan ayrılabilme, iletişim kurma ve sürdürme becerilerine sahip; empatik düşünme ve davranma becerileri oluşmuş, sorumluluk alan ve yerine getiren, dürtülerini de kontrol etmeyi başaran çocuklar, okul olgunluğuna kavuşmuş çocuklardır. Okul yaşamında başarılı olmak için çocuğun, belli bir süre dikkatini toplayabilmesi, bir ders süresi boyunca masa başında oturabilmesi, ana dilini iyi kullanabilmesi, kendini ifade edebilmesi el-göz koordinasyonuna sahip olması gerekmektedir.

Çocuğun hayal ile gerçeğin ayrımını yapabildiği bu dönemde, somut düşünceden soyut düşünceye geçiş başlar; iyi ile kötü, doğru ile yanlış kavramları üstbenliğinin gelişmesiyle birbirinden ayrışır. Gelişen konuşma yeteneği, zenginleşen kelime hazinesi artan merak duygusuyla çocuk, araştırma ve keşif peşindedir. Bilgili ve deneyimli bir öğretmen, çocuğun öğrenme ihitiyacını kamçılamayı ve tatmin etmeyi bilir, çocuğun “anne-babadan ayrı kaldım” duygusundan arınmasına yardımcı olur; “öğretmenim beni sevecek mi, başarılı olacak mıyım, arkadaşımla anlaşabilecek miyim” kaygısı taşıyan çocuğu rahatlatmayı becerir. Bilinçli ve duyarlı bir anne baba da bir yandan kendi heyecanını kontrol altına alırken öte yandan çocuğuna bir öğrenme ve güven ortamı sağlamaya çalışır, çocuğuna destek olur.

Güvenli çocukların, değişen şartlara ve ortamlara daha çabuk uyum sağladıkları bilinen bir gerçektir. Kendine güvenen çocuk, özbakım becerilerinde kendi kendine yeter, sorumluluğunu bilir, gündelik hayatta karşılaştığı problemler için muhakeme gücünü kullanarak, kendince çözümler üretmeye çalışır, başarılı olmadığını düşündüğü alanda geri çekilmeyip denemeyi kabul eder, göz teması kurarak iletişim sağlar, hakkını arar ve seçim yapma, karar verme yetisine de sahiptir. Çocuğa fırsat verildiği takdirde onun ne kadar becerikli olduğunu görmek anne-babalara; becerilerini kullanarak başarıyı tatmak da çocuklara olumlu olarak geri dönecektir.

Sosyal gelişimi iyi olan bir birinci sınıf çocuğu, iletişim, kendini ifade etme, hakkını arama, arkadaş edinme, kaybetmeyi ve başarısızlığı kabullenme, kurallara uyma konularında diğer çocuklara göre daha rahat olduğundan, okul onun için bir fobi olmayacaktır.

Sosyalleşme konusunda sıkıntı yaşayan çocuk, bazen anne-babadan ayrılma endişesi de yaşayabilmektedir. Bazen anne-babanın,çoğunlukla da annenin endişesi, çocuğun sağlıklı olarak sosyalleşmesine izin vermediğinden, çocuğu da endişeli kılmaktadır. Çocuğun ilkokula hazır olması kadar, anne-babanın da “birinci sınıf velisi” olmaya hazır olması gerekmektedir. Bazı anne-babalar, ilk kez yapılması “şart” ev ödevleriyle karşılaşmaktadır. Çizme, yazma, heceleme, okuma, toplama, çıkarma gibi ödevlerle çocuk için olduğu kadar anne-baba için de yeni uygulamalardır. Ödev yapma alışkanlığı çocuğa erkenden kazandırılması gereken bir sorumluluktur. Anne-baba ödev yaptıran, ödev yapılırken çocukla dip dibe oturan, ödev sorumluluğunu taşıyan, ödev yanlış veya eksik yapılınca midesine kramplar giren kişi olmamalıdır. Ödev, çocuğun sorumluluğudur, anne-babaya düşen görev bu sorumluluğu çocuğa taşıtabilmek, çocuğu ödev yapmaya motive eden ve denetleyen bir anne-baba olmak, çocuğun okulda öğrendiklerine ilgili ve duyarlı bir ebeveyn olmayı becermektir.

Anne-babaya düşen diğre görevler; okul açılmadan okulu ve öğretmeni tanımak ve çocuğa tanıtmak, okulun ilk günü okula beraber gitmek, sabahları çocuğun son dakika hazırlanmasına dikkat etmek, okul dönüşü televizyon seyretme süresini ve izlenecek filmleri beraber ayarlamak, uyku saatlerine düzen getirmek, hatalı davranışlarında çocuğu öğretmene şikayet etmek ile tehdit etmemek, öğretmen ile diyalog içinde bulunmaktır. Tüm bunlar yapılırken yaz rehavetinden çıkan çocuğu birdenbire okul başladı diyerek kış disiplinine sokmak, çocukta olumsuz duygular gelişmesine neden olabilir. Yeni düzenlemenin, okul açılmadan 2-3 hafta önce başlatılması, geçişlerin yumuşak ve kademeli olmasında fayda vardır.

Çocuk, genleriyle gelen bir hamur, okul bu hamura cesaret ve vizyonla şekil vermeye çalışan bir sistem! Anne-baba, bu hamuru yoğurarak kendiyle barışık, geleceğe güven ve sağ duyu ile bakan bir çocuk yaratmak için uğraş veren, pozitif enerji sağlayan bir ortamdır.İlkokula merhaba, yine yeni bir kritik döneme daha merhaba!