SEVGİ AKTARIMI

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Her anne-baba çocuğunu sever; hem de canından çok. En büyük isteği de onun mutlu olmasıdır. Ancak çocuğunuzu  çok sevmeniz demek onun, her istediği yerine getirmeniz demek değil. Uzman Psikolog, Eğitimci Layza Ovadya anne-babalarla çocuklarının buluşabileceği ortak payda sevgiyi anlattı.

Anne-baba olmadan önce, bir tarafta kaygılar, korkular, iç çatışmaları; diğer tarafta iç güdüsel gelen hoş bir heyecan, sevgiyi aktarma yoğunluğu ya da sadece anne-baba olma isteği ve duygusal tatminle başlanılan bir serüven!

Hem kendinizin hem de çocuklarınızın mutluluğu için çaba harcıyorsunuz; bu arada değerler sisteminiz de değişiyor. Üzerinde durulması gereken, bu değişimler içinde çocukların sağlıklı uyumunu belirleyecek yöntemlerin, yapıların, tarzların ve yaklaşımların neler olacağıdır. Bunun hazır bir reçetesi yok, çünkü karşımızdaki kullanım kılavuzuna sahip bir makine değil; biz de değiliz. Ancak ortak bir paydada; sevgide buluşabiliriz onlarla.

Sevgi nedir?

Çocukları kendimizce en iyi şekilde, en az hatayla (hatasız değil yalnız!) yetiştirmeye çalışırken okuduğumuz kitaplarda, katıldığımız seminerlerde, dinlediğimiz konferanslarda sıkça karşılaştığımız bir konudur sevgi. Sevginin anlamını tam veya eksik, yanlış veya doğru herkes biliyordur; herkesin kendine göre bir sevgi tarifi vardır. Sevgi aktarımı ise önemli ve soyut bir konudur.

Sevgi, sadece” seni seviyorum” demek değil, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, sevginin uygun araçlarla dışarıya yansıtılabilmesi ve bunların paylaşılabilmesidir. Genelde günlük hayatın içinde yaptıklarımızı birbirimize anlatırken, kokusunu, rengini, dokusunu anlatmayı unuturuz; sadece tasvir ederiz. Oysa yaşantımıza ve ilişkilerimize renk, doku ve koku veren duygular değil midir?

Sevgi, içimizden yapılmaz. Gözlenebilir bir davranıştır; ve ancak yansıtılırsa, gösterilirse, ifade edilirse var olduğu anlaşılır. Ancak özellikle babasından sevginin içeriden yapılması gerektiğini gözlemleyen çocuklar, büyüdüklerinde sevgiyi maskelerin arkasında yaşayan, sorumluluk duygusunu anne-baba olarak tam taşımayan yetişkinler haline geliyor.

Sevgi karşılıksız mıdır?

“Sevgi karşılıksızdır” denir ama hayata geçirilmesi aşamasında, bu düşüncenize zaman zaman ters düşebildiğinizi görebilirsiniz. Çocuk, zamanında yatarsa, yemesi gerekeni çok uğraştırmadan yerse, üstünü kirletmezse, kalabalıkta krize neden olmazsa, arkadaşları tarafından aranan, sevilen bir çocuk olursa, derslerinde sizin beklentilerinize göre başarılı olursa, gerçekte daha çok sevgi alır. Bir anne-baba tabii ki kızabilir, bazen bağırabilir ve yeri geldiğinde çocuğundan bir süre uzak durabilir; çocuğunuz karşılıksız sevginin elektriğini önceden almışsa yolunuza devam edin.

Sevgi, onun adına kararlar verip, uygulamasını beklemek değildir; sevgi, çocuğu yetersizlikleri ve yetenekleriyle çok iyi tanımak, ona kendini tanımasına yardım etmektir.

Sevgi, vurdumduymaz olmak demek değildir. Her istediğini yapmak, sevmek adına her davranışını hoş görmek de değildir. Nerede durması gerektiğini, neyi, nerede, ne zaman yapabileceğini bilen çocuk, özgürlüklerin sınırını bilerek büyür.

Sevgi, bir aktarımdır; dokunarak, bakarak, konuşarak, duyarak ve ilgiyi odaklayarak yapılan bir aktarım.

Anne-baba sembolünden beklenen çok sabırlı, fedakar, verici, hiç sinirlenmeyen ve hep güleryüzlü olmasıdır. Ancak anne-babalar da robot değil ki! İnsanlar yapı ve kişilik olarak birbirinden çok farklıdır; bazılarımız daha sabırlı, daha yumuşak iken; bazılarımız daha sabırsız, fevri, gergin olabilir. Önemli olan, anne-baba olarak sizin kendi yapınızı tanıyıp, nasıl davranacağınızı bilmenizdir. Zaaflarınızı, dayanma gücünüzü bilerek yaklaşmak çocuğa güven duygusu yaşatır; çünkü planlı ve tutarlı davranışlarınız bunu yansıtır.

Anne-babalığın mükemmelliği yoktur; bu bir ilişkidir ancak mutluluğun seçimi vardır.

Çalışan anneler

Anneler için olduğu kadar, babalar ve çocuklar için de duygusal konulardan biridir, çalışan anne olmak. Son senelerde, çalışan annelerin saatlerinde ciddi bir uzama var; çocuklar ne anneyi ne de babayı neredeyse tam olarak göremiyorlar bile. Annenin işe başlaması veya çalışma saatlerinin uzaması planlanırken, çocuğun yanında sabit bir bakıcı olması çocuğa iyi gelir; fakat çocuk, anne-baba yanındayken yine de bakıcıyı istiyorsa veya bakıcısı yokken anne-babasıyla dışarı çıkmamak gibi tepkiler gösteriyorsa durup düşünmek gerekir. Anne-baba olarak, yedirmek, uyutmak gibi pek de sevimli olmayan ve zaman zaman zorlayıcı olabilecek konularda da işin içinde olmanız gerekir.

Özellikle 0-2 yaş döneminde bakıcının çok sık değişmemesi çocuk için önemlidir. Bu dönemdeki sabit bakıcı, çocukla da sevgi dolu bir ilişki kurmuşsa, çocuk anneden ayrılırken ciddi biçimde etkilenmez. Çocuğu etkileyen, ne sizin çalışmanız ne de bakıcının elinde büyümesidir. Aslında onu gerçekten etkileyen, sizinle kurduğu ilişkinin niteliği ve sizin onda uyandırdığınız güven duygusudur. Bir yandan çalışırken diğer yandan anneliği aksatmamak adına büyük bir çaba harcarken, suçluluk duygusunun verdiği bir gerginlik yaşayabilirsiniz. Bu da farkında olmadan daha tutarsız bir disiplin uygulamanıza ya da çocuğunuzu gereğinden fazla koruyarak üzerine aşırı düşmenize neden olabilir.

Beraber olduğunuz saatlerde onun her istediğini yapan ve eve her dönüşünüzde ona hediye getiren annelerden olmamaya çalışın. Tabii bu kural, babalar için de geçerli. Bu tip davranış şekilleri, çocuğun yapısı da müsaitse, aşırı hassas, bağımlı, çekingen ya da şımarık, kaprisli, asi, dikbaşlı olmasına sebep olabilir. Araştırmalara göre, çocuğuna kendini suçlayarak yaklaşan çalışan annelerin çocukları, diğer çocuklara kıyaslandığında, daha az becerikli, daha az girişimci ve edilgen oldukları belirlenmiş.

Ve yine bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eğer sağlıklı bir aile ortamı varsa, annesi çalışan çocuklarla, çalışmayan annelerin çocukları benzer zeka ve duygusal gelişimi gösteriyor. Bu nedenle çalıştığınız için çocuğunuza vicdan azabı çekerek, suçluluk duygusuyla ve zaaflı yaklaşmayın.

Olumlu ve olumsuz etkiler

Çalışan anne olmanızın, çocuğunuz üzerinde yarattığı olumlu veya olumsuz etkinin birçok sebebi vardır. Çalışma koşullarınız, işinizden tatmin olup olmamanız, çalışmaya başladığınız dönemin çocuğunuzun hangi gelişim aşamasına rastladığı, yokluğunuzda devrede olan bakıcının kalitesi ve sürekliliği ve en önemlisi sizin çocukla kurduğunuz ilişkinin türü, onu olumlu veya olumsuz etkiliyor.

Çalışan anne kavramının bir başka boyutu ise, çalışmak isteyen anne, kendi isteğiyle evde kalsa dahi çocuğuna bir görev gibi vakit ayırdığında, çocuk bunu hissetmekte; bu durum hem anne hem de çocuk için sancı yaratmaktadır.

Farkındalık ve bilinç ile yaklaşmayan annelerin, çocukla birlikte geçirdiği süre artsa da, kalite azalabilir. Anne çalışsın ya da çalışmasın dengeyi iyi kurmalı, hayatında sadece çocuğu olmamalıdır. Yani çocuğunuzla geçirdiğiniz sürenin uzunluğu değil, onunla sağlıklı etkileşime girerek geçirdiğiniz süredeki kalite önemlidir. Anneliğin niteliği, niceliği ile karıştırılmamalıdır. Ancak sanırım bu görüş sabah çocuğu uyanmadan önce evden çıkıp, akşam çocuğun yatma saatinden yarım saat önce evde olan çalışan anneler için geçerli değil. Ne olursa olsun, çocuk anneye doymalı!

Çocuk, sizin çalışmanıza uyum sağlar çünkü ona sunulan durum, düzen budur. Çocuğun kabul edemediği evdeyken onunla ilgilenmemenizdir. O yüzden ister çalışan ister çalışmayan anne olun, birlikte paylaştığınız zaman diliminde çocuğunuzun kendini güvende hissetmesi, koşulsuz sevildiği, değer verildiği, kabul edildiği ve ait olduğu duygularını yaşaması çok önemlidir.

Bu sözler babalara

Genelde hep anne-çocuk ilişkisinin öneminden bahsedilir. Anneye daha çok yapışan, kucağınıza aldığınızda “anne” diye ağlayan bir çocuğun babası olmamak için yapacağınız çok şey var. Önce çocuğunuza küsmeyin, pes etmeyin. Onunla ilişki kurmaya ve bunun için daha fazla zaman ayırmaya çalışın. Kısaca baba olarak varlığınızın, anne çalışma hayatına dönsün veya dönmesin, çocuğunuzun hayatında çok etkili olduğunu hissedin.

Birçok klasik masalda anneler ön plandadır ya da babalar ölür. Babalı hikayelerde de genellikle babalar ile çocuklar arasında duygusal bir mesafe vardır. Ama artık hikayeler farklı yazılmalı çünkü baba imajı değişiyor. Çocukların altını temizlemeden, uyutmaktan, yedirmekten, yuvaya götürmekten, veli toplantısına gitmekten çekinmeyen; çocuklarının her hareketini kameraya çeken veya fotoğraflayan aktif babalar var.

Çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, babanın ilgisi ile çocuğun zihinsel yeteneği arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş. Bu da çocuğun ilk dönemlerinde, babanın davranışlarının, çocuğun zihinsel işlevlerini etkilediğini gösteriyor.

Kısaca baba olarak sizlerde sevginizi içten yaşamayıp, göstererek ilişki kurduğunuzda, çocuklarınız yaşıtlarıyla daha rahat ilişki kuracak, liderlik ve uyum yeteneği gelişecek ve cinsiyetine uygun cinsel kimlik gelişimi oluşacaktır. Tüm bunlar bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.

Sonuç olarak kız veya erkek, çocuklarınızı yetiştirirken duygularınızı göstermekten çekinmeyin. Çocuğunuza sadece arkadaş değil, anne-baba kimliğinizi de gösterin. Çünkü bir varmış bir yokmuş; çocukların bir sürü arkadaşları varmış, ama anne-babaları bir taneymiş…