YARATICILIĞI GELİŞTİRİCİ OYUNLA EĞİTİM

Yazar : Prof. Dr. Norma RAZON, Eğitim Danışmanı – Pedagog

Günümüzde yaratıcılık, sanatta olduğu kadar bilim ve teknikte de önem kazanmıştır. Bu nedenle son yıllarda yaratıcılık, bilim adamlarının tanımlamaya çalıştıkları bir kavram; yaratıcılığı geliştirici eğitim, yaratıcı oyun, oyunda yaratıcılık eğitimcilerin üzerinde araştırma yaptıkları konular olmuştur.

İnsanın doğuştan getirdiği bir özellik olarak ele alınan yaratıcılığı, Barlett “ana yoldan ayrılma, deneye açık olma, kalıplardan kurtulma” olarak tanımlarken (San 1985, 9), Torrance “sorunlara, yetersizliklere, bilgideki boşluklara ve düzensizliklere duyarlı olma, güçlükleri belirleme, çözümler arama, yetersizliklere ilişkin tahminlerde bulunma veya hipotezler oluşturma, bu hipotezleri sınama, revizyondan geçirerek yeniden sınama ve en sonunda sonuçları iletme süreci” olarak tanımlamaktadır (Davaslıgil, 1988, 3). Torrance’a göre birey eksiklik veya uyumsuzluk hissettiğinde rahatsız olur, gerginlik duyar ve bu gerginlikten kurtulmak ister. Öğrenilmiş davranış biçimleri yetersiz kaldığından araştırarak, tahmin ve değerlendirmeler yaparak sıradan ve alışılmış çözümlerden kaçmayı dener. Tahmin ve hipotezleri sınadığı sürece kendini rahatsız hisseder. Bu rahatsızlık, keşfini başkasına iletmesiyle hafifler (Davaslıgil, 1988, 3).

Landau için yaratıcılık, “daha önce kurulmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurabilme, böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantılar, yeni deneyimler, yeni fikirler ve yeni ürünler ortaya koyabilme yetisidir”, San için de “yaratıcı süreçte yer alan sezgi, imgelem, deneme, araştırma, sınama, bulma, kalıplardan kurtulma, yeniden kurma gibi birtakım yeti ve niteliklere, merak gibi bir çıkış, özgünlük gibi bir sonuç eklenmelidir” (San 1985, 10).

Yaratıcılık ile zekâ arasındaki ilişkinin belirlenmesi pek çok araştırmaya konu olmuştur. Zekânın yaratıcı, analitik, somut ve soyut nitelikleri üzerinde duran Meili, zekâ biçimini belirleyen temel faktörlerden söz ederken karmaşıklık, esneklik, akıcılık ve bütünlük faktörlerini ayrıntılı bir biçimde ele almış, zekâdaki akıcılık ile yaratıcılık arasındaki ilişkiye değinmiştir. Meili’ye göre yaratıcı zekâ biçiminde baskın olan faktör akıcılıktır. Fikir üretme kolaylığının ifadesi olan akıcılık, birçok buluş yapılmasını gerektiren problemlerin çözümünde etkilidir, birbirleriyle bağlantılı birden fazla görüş ortaya atmak gerektiğinde işe karışır. Yaratıcı bir zekâya sahip olanlar da bir fikirden diğerine kolaylıkla geçerler, aynı konuda pek çok görüş ve buluş ortaya atarlar.(Razon 1988, 56-57). Meili zekâdaki akıcılık ile yaratıcılık arasındaki ilişkiden söz ederken, Conrad akıcı düşünce ile yaratıcılık arasındaki ilişkiyi kurmuş, Guilford da yaratıcı insanda sözcüklerle ilgili akıcılık, çağrışımlarda akıcılık, düşünsel akıcılık ve anlatımsal akıcılık niteliklerinin baskın olduğunu vurgulamıştır. Guilford, yaratıcılıkla ilgili çalışmalarında yakınsak ve ıraksak düşünce kavramları üzerinde de durmuştur.

Guilford’a göre, yakınsak düşünceye sahip olan birey, geleneksel, alışılmış yolları izler, bilgisine, hazır bilgiye dayanarak doğru cevaplar vermeyi bilir. Burada yeni bir buluş, bir değişiklik söz konusu değildir, birey daha önce öğrenmiş olduğu kalıpları kullanır. Iraksak düşünceye sahip olan birey ise, alışılmış yollardan geçerek sonuca varmaz, herkesin geçtiği yollardan başka yollar arar, değişiklik peşindedir. Tek doğru çözümle yetinmez, soruna birkaç çözüm bulur, yeni çözümlere ve yaratıcılığa yatkındır. Gerekli gördüğünde, yeni ve ilginç buluşlar için elindeki malzemeyi değişik biçimde kullanır. Ortaya koyduğu ürün de genellikle alışılmışın dışında ve ilgi çekicidir. Sanatçılarda ve yaratıcı insanlarda görülen de ıraksak düşündedir (Oğuzkan ve ark. 1981, 10).

Yaratıcılık ile akıcı düşünce, yaratıcılık ile ıraksak düşünce arasındaki ilişkiler belirlendikten sonra sıra yaratıcı insanın niteliklerini incelemeye gelmiştir. Guliford yaratıcı bireyde öğrenmeye hazır olma, ilgili olma, dilde, çağrışımlarda, düşünsel alanda ve anlatımda akıcılık, düşüncede esneklik ve özgünlük niteliklerinin var olduğuna değinmiştir. Baron da yaratıcı bireyde giriftlik, karmaşıklığı sevme, yargılarda bağımsızlık, kendine güven, baskın bir kişilik, baskı ve sınırlandırmalara karşı çıkma gibi özellikler bulmuş, yaratıcı bireylerde yaratıcı olmayanlara oranla diğerleri ile iletişim kurma ihtiyacının daha büyük olduğunu görmüştür. (San 1985, 12). Meili de akıcılık niteliği baskın olan yaratıcı insanlarda dışa dönük bir kişilik yapısının görüldüğünü saptamıştır. (Özcan 1985, 67 -93).

Oğuzkan ve ekibine göre yaratıcı çocuklar:

  • Karşılarına çıkan fırsatlardan yararlanmasını bilirler.

  • Karşılaştıkları güçlükleri yenmek için yeni çözüm yolları bulurlar

  • Her şeyi merak ederler, soru sorarlar, tahminlerde bulunurlar.

  • Araştırma ve deney yapmaya eğilimleri fazladır.

  • Hayal güçleri fazladır.

  • Yeni ve değişik buluşlar ortaya atarlar.

  • Bir konu üzerinde ilgi ve dikkatlerini uzun süre tutarlar.

  • Ayrıntılara dikkat ederler, yanlış ve eksiklikleri hissederler.

  • Oyuna düşkündürler, yeni oyunlar bulurlar (Oğuzkan 1981, 10).

Bütün bu özelliklere sahip olan yaratıcı bireyleri iyi yetiştirmek belli koşullara bağlıdır. Yaratıcılığı geliştiren koşullar olduğu gibi, yaratıcılığı engelleyen ortamlar da vardır. San’a göre, “toplumsal biçimlere ve durumlara uyma zorunluluğu, belli kalıplara uyma, bunların dışına çıkamama, rahatına düşkünlük, içsel özgürlükten yoksun olma, dış ilişkilerde güvenli olmama, yanlış yapmaktan, yenilgiye düşmekten ve alay edilmekten korkma, belli bir otoriteye bağımlı olma, aşırı mükemmelci olma, akıl ve mantıktan yana bir eğitimden geçmiş olma” yaratıcılığı engelleyen faktörlerdir. (San 1985, 13).

Araştırma bulguları, bağımsızlık ve otonominin geliştirilmediği okullardan gelen çocukların yaratıcı düşüncelerinin düşük düzeyde olduğunu, kısıtlayıcı ana – baba tutumlarının çocuklarının bağımsızlığını dolayısıyla yaratıcılığını engellediğini, katı bir disiplin içinde büyümüş çocukların yaratıcı olmadığını, buna karşılık bağımsızlığı geliştiren, çocuğa deneme – yanılma ile öğrenme fırsatı tanıyan, hoşgörülü bir tutumun yaratıcılığın gelişmesinde etkili olduğunu ortaya koymuştur. (Davaslıgil 1988, 31 – 33).

Sükan, çocukların yaratıcı olabilmeleri için özgür olmaları ve eldeki araçları çekinmeden kullanmaları gerektiğini, uygun ortam ve olanaklar sağlanamazsa çocukların kendilerine olan güvenlerini yitireceklerini, yetilerini geliştiremeyeceklerini, başkalarının yöntemlerini, çizgilerini ve düşüncelerini kopye etmeye yöneleceklerini ileri sürmüştür. (Sükan 1983, 26). O halde yaratıcı çocuklar yetiştirmek için katı ve kısıtlayıcı eğitim kurallarını bir kenara bırakmak, çocuklara belli sınırlar içinde özgürlük tanımak, çocukların yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verecek bir ortam hazırlama, yaratıcı güçlerini geliştirecek olanaklar sağlamak, güven duyacakları ve başarı duygusunu tadacakları deneme fırsatları yaratmak eğitimcilerin başlıca görevleridir.

Geçmişte eğitimin amacı, bireye bilgi ve beceri kazandırmak, çocuğu yetişkin topluma hazırlamaktı. Bugün ise eğitimin amacı, ihtiyaç duyduğu bilgi ve beceriyi nerede ve nasıl kazanabileceğini bireye öğretmek, sürekli değişen toplum koşullarına uyum sağlayabilecek, her türlü soruna yeni çözümler getirebilecek bireyler yetiştirmektir. Bu nedenle ezbere dayalı geleneksel eğitimin yerini, bireydeki yaratıcılığı keşfeden ve geliştiren bireysel eğitimi almıştır. Bireysel eğitimi hedef alan programlarla eğitim ortamını çocuğa uygun şekilde düzenleyerek, çocuktaki gizil güçlerin ortaya çıkarılabileceği ve yaratıcılığının geliştirilebileceği bilinmektedir. Ancak bu eğitime çok erkenden başlanması gerektiği de bilinen bir gerçektir.

Yaşamın ilk yıllarından itibaren bilinçli bir şekilde eğitilmesi gereken çocuk zamanının büyük bir kısmını oyunla geçirir. Okul öncesi dönemde çocuğun en ciddi uğraşı oyun, en önemli işi yine oyundur. Doğumu izleyen günlerde ortaya çıkan oyun ihtiyacı, çocuk büyüdükçe biçim değiştirerek sürüp gider. Çocukluk döneminin temel amacı olan oyun, öğrenme, yaratma, deneyim kazanma, iletişim kurma ve yetişkinliğe hazırlanma aracıdır. Oyun, özgürce ve kendiliğinden yapılan, haz ve mutluluk kaynağı olan, çocuğun tüm gelişim yüzlerini uyaran, yetenekleri kadar duyuları ve duyguları geliştiren etkinliklerin tümüdür. Oyun sırasında çocuk pekçok şeyi kendi kendine deneyerek öğrenir, kendisinden gizli güç olarak var olan yetenekleri geliştirir, birçok beceriyi zorlanmadan kazanır, yetişkinin ve dış dünyanın baskısından kurtulur (Razon 1985, 57).

Oyun, çocuğu geleceğe hazırlayan bir etkinliktir. Küçük çocuğun kendi bedeni ile oynarken yaptığı hareketler onu yakalamaya ve yürümeye hazırlar, oyunda çıkardığı sesler ileride konuşmaya dönüşür, oyunda yaptığı karalamalar daha sonra resim ve yazıya dönüşür. Çocuk için görünürde özel bir amacı olmayan oyun pekçok amaca hizmet eder. Neşe kaynağı, yaratıcılık ve başarıyı tatma fırsatı, çalışma hayatına ön hazırlık olan oyun, çocuğu sosyal hayata hazırlar. Bu hazırlanma hiçbir zorlanma olmadan gerçekleşir, çünkü oyun spontanedir, oyun doğaldır.

Oyun sırasında çocuğun tüm bedeni ya da bazı organları hareket halindedir. Çocuk hareketli oyunlarla ince ve kalın kaslarını geliştirme fırsatı bulur, el becerisini geliştirir, bir takım beceriler kazanır, birikmiş enerjisini oyun yoluyla harcamayı öğrenir. Çocuk bedenini ve bedeninin kısımlarını tanır, bunların görevlerini keşfeder, bunlardan yararlanmayı başarır.

Oyun yoluyla çocuk çevresindeki nesneleri tanımayı, cisimleri kullanmayı öğrenir. Çocuk küçük -büyük, ağır-hafif, kısa-uzun, az-çok gibi birtakım kavramları kazanır. Renkleri, boyutları ve biçimleri ayırt etmeyi öğrenir.

Çocuk bazı gerçekleri oyun sırasında öğrenir. Çaba harcamayı, gücünden yararlanmayı, başladığı işi bitirmeyi ve bundan zevk almayı öğrenir. Kabullenmekte güçlük çektiği kuralları oyun sırasında benimser. Deneme-yanılma yoluyla doğruyu bulmayı başarır. Ben ve başkası kavramlarını kazanır. İşbirliği, paylaşma, yardımlaşma, yenme ve yenilmeyi yaşayarak öğrenir, sosyalleşmeyi başarır. Yine iletişim kurmayı, derdini anlatmayı, duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi öğrenir.

Çocuk oyun aracılığıyla öfke, kızgınlık, üzüntü ve sıkıntılarını dışa vurmayı becerir. Kardeşine duyduğu kıskançlığı, arkadaşına duyduğu kızgınlığı oyuncak bebeğine yönelterek rahatlar. Kısa bir süre için de olsa oyunlarında korku, endişe, öfke ve kıskançlık gibi olumsuz duyguları yenmeyi başarır.

Bütün bu olanakları çocuğa sağlayan oyunun geliştirici, eğitici, sosyalleştirici ve tedavi edici işlevleri inkâr edilemez. Bütün bu işlevlere sahip olan oyun, insan yaşamının her döneminde rastlanan, değişik amaçlarla yapılan ve farklı türleri olan bir etkinliktir. Uzmanlar oyun türlerinden söz ederken, yaratıcı oyunlar, taklit oyunları, macera oyunları, açık hava oyunları, yıkıcı – yapıcı oyunlar ve hayali oyunlardan söz ederler. Kuşkusuz çocuğun tüm gelişim yüzlerini uyaran, yaratıcı gücünü geliştiren yaratıcı oyunlardır.

Yaratıcı oyun, çocukların önceden belirlenmiş metinlere ya da kurallara bağlı olmaksızın, gelişim düzeylerine uygun, değişik şartlarda tek başlarına veya gruplar halinde kendi koydukları kurallarla oynadıkları serbest oyundur. (Oğuzkan 1981, 13).

Resim, boyama, kesme, yapıştırma, kolaj, parmak boyası kullanma gibi elişi etkinlikleri, bahçede, su ve kum havuzunda oynanan oyunlarla tüm inşa oyunları yaratıcı oyun adı altında gruplandırılan oyunlardır. Burada kullanılan yapılandırılmış oyuncaktan çok çocuğun istediği gibi şekillendireceği kil, kum, hamur, çamur, su gibi doğal malzeme ile boya, kâğıt, bez ve tahta parçacıkları gibi materyeldir. Bunları kullanırken çocuk maddeye şekil vermeyi, farklı modeller yapmayı, farklı ürünler yaratmayı öğrenir. Bunu yaparken de yaratıcılığı ile hayal gücünden yararlanır.

Su: Her yaştaki çocuğa haz veren, deney ve keşif olanakları sağlayan suyun, oyun materyeli olarak değeri büyüktür. Oyun süresi çok kısa olan çocuğun bile, su oyunundan zevk aldığı bilinen bir gerçektir. Çocuğu uzun süre meşgul edebilen su, şu işlevleri yerine getirir,

  • Dokunma duyusunu geliştirir (sıcak – soğuk).

  • Utangaç çocuğu uyarır.

  • Saldırgan çocuğu sakinleştirir.

  • Dikkat süresi kısa olan çocuğu uzun süre oyalayabilir.

  • Çekingen, utangaç, ürkek çocuğun sıkıntısını hafifletebilir.

  • İletişim kurmada kolaylık sağlar.

Kum – çamur – kil – hamur – macun – oyun hamuru: Çocuk, kum ve çamurla birçok şekil yapabilir. Aynı malzemeyi yapıp bozmayı öğrenir. Yaratıcılığını, hayal gücünü kullanır. Kuma, çamura şekil verirken kova, kürek, kalıp, elek kullanmayı öğrenir. Kile ve hamura şekil verirken el kaslarını çalıştırır, el becerisini geliştirir.

  • Çekingen, utangaç çocuk için ideal malzemelerdir.

  • Bir şeyler yarattığını görmek, endişeli çocuğu rahatlatır.

  • Çocuk, başarısının zevkini tadar.

  • Yaptıkları ile yetişkinin ilgisini çeker.

  • İletişim kaynağıdır.

  • İç gerginliklerin giderilmesinde yararlıdır.

Boyama: İşleminde kullanılan parmak boyası, sulu boya ve resim malzemesi ile yapılan resim, boyama, karalama etkinlikleri de aynı işlevleri yerine getirirler. Yapı – İnşa malzemesi: Tahta parçaları, küpler, bloklar, plastik parçaları, kağıt ve karton parçaları ile model inşa etme, çocuğun yaratıcılığı etkinliklerle yetişkinin dikkatini üzerinde toplamayı başarır. Başarısı onda mutluluk yaratır.

Kuklalar, bebekler: Çocuğun evcilik, bakkalcılık gibi taklit oyunlarının en değerli araçlarıdır. Çocuk, bebekleri ile konuşurken, kuklaları birbirleriyle konuştururken birtakım gizli duygularını dile getirir. Aile yaşamını oyuna yansıtır, karşılanmamış olan bazı ihtiyaçlarını oyun sırasında giderir. Örneğin bebeğinin saçını çekerek veya onu cezalandırarak çocuğun rahatladığı gözlenir.

Bu oyun malzemesinin yanında, oyuncaklara değinmemek mümkün değildir. Çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal gelişimini sağlayan tüm oyun materyeli, oyuncak adı altında toplanabilir. Plastik bir araba da, tahta bloklar da, evdeki terliklerde çocuk için oyun materyelidir.

Ünlü bir eğitimci, “oyuncaklar, hayatın gerçeği ile çocuğun acizliği arasında yer alan deney araçlarıdır. Çocuğun çevresini saran eşyalar, onun boyuna oranla o kadar büyük, yakalama organlarından o kadar uzak, görme çizgisinin de o kadar üstündedirler ki, çocuğun etrafında oyuncaklarla doldurulması gereken bir boşluk var gibidir” der. İşte bu boşluğu uygun şekilde doldurmak, yetişkine düşen bir görevdir. Yetişkin, çocuk için oyun materyeli veya oyuncak seçerken, onun:

  • Yaşını

  • Olgunluk düzeyini Yetenek

  • İlgi ve isteklerini göz önünde tutmalıdır.

Yaratıcılığı geliştiren bu malzemeleri çocuğun elinin altında bulundurmak, ihtiyaç duyduğu zaman bunları çocuğa sunmak, bunlarla istediği etkinliklerde bulunmasına fırsat vermek, çocuğun yetenek ve ilgilerini keşfederek onu yaratıcı etkinliklere yöneltmek eğitimcilere düşen başlıca görevlerdir.

Yaratıcılığın geliştirilmesinde ister öğretmen olsun, ister anne- baba olsun, yetişkinin rolü büyüktür. Çocuğun eğitimiyle görevli olan yetişkin, çocuğu tanımalı, tanıyarak yönlendirmeli, yeniliğe açık olmalı, çocuğun yarattıklarını sabırla izlemeli, çocuğu eleştirmekten çok özgürce üretmesini teşvik etmeli, başarılarını ödüllendirmeli, yersiz müdahaleden kaçınmalı, çocuğun yapabileceğini onun yerine yapmamalı ve deneyerek öğrenmesine fırsat vermeli, çözebileceği problemlerle karşılaşmasına ve bunlara araştırarak çözüm bulmasına olanak yaratmalı, sorularını cevaplandırmalıdır. Özellikle öğretmenler sınıflarında çocukların yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verecek programlar hazırlamalı, katı bir program izlemekten kaçınılmalıdırlar. Bu programın esnek olmasına, yaratıcılığı destekleyici olmasına özen göstermelidirler.

Program, çocukların bireysel özellikleri dikkate alınarak hazırlanmalı, duruma göre değiştirilebilmek, yeniliğe, araştırma ve denemeye fırsat verecek şekilde uygulanmalıdır. (Davaslıgil 1989, 27). Yaratıcılığı geliştirmeyi amaçlayan eğitici, eleştirici ve kısıtlayıcı olmamalı, çocuğun bağımsızlığını teşvik etmeli, çocuğa olumlu yaklaşabilmeli, çocuğa çeşitli uyarıcılarla donatılmış bir ortam sunmalı, bu ortamın güven duygusunu geliştirici olmasına özen göstermeli, çocuğun başarı duygusunu tatmasına olanak yaratmalı, tüm yeteneklerini kullanmasına zemin hazırlamalıdır.

Yaratıcılığı geliştirici bir eğitim ortamında yetişmiş olan çocuklar, muhakkak ki kısıtlayıcı bir ortamda yetişmiş olan çocuklardan çok daha mutlu, çok daha verimli, çok daha üretken bireyler olacaklardır. Bilimin ve teknolojinin büyük bir hızla geliştiği çağımızda, bir ulusun kalkınmasında ihtiyaç duyulan bireyler de mutlu, bağımsız, yeniliğe açık yaratıcı bireylerdir.

KAYNAKÇA

1 – BANDET, J., SARAZANAS, R., L’enfant, les jouets et les nouveaux jouets Castermen, Paris 1982.

2 – DAVASLIGİL, Ü., Anksiyeli düzeyi ve aile tutumlarının yaratıcı düşünmeye olan etkisi, basılmamış doçentlik tezi, İstanbul 1988.

3 – DAVASLIGİL, Ü., Yaratıcılık ve Oyun, Eğitim ve Bilim dergisi, Şafak matbaası, Ankara 1989, Sayı 71 s. 24 – 32.

4 – OĞUZKAN, Ş., TEZCAN, E., TÜR, G., DEMİRAL, Ö., Yaratıcı Çocuk Etkinlikleri ve Eğitici Oyuncaklar, Oğul Matbaacılık Sanayi, İstanbul 1981.

5 – ÖZCAN A.O., Ülkemiz için isabetli olabilecek bir mesleğe yöneltme denemesi, İ.U. Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1985.

6 – RAZON N., Okul öncesi eğitimde oyunun, oyunda yetişkinin işlevi, Okul öncesi eğitimi ve yaygınlaştırılması semineri dergisi, Ya – Pa Yayınları, İstanbul 1985, Sayı II – III, s. 57 – 64.

7 – RAZON N., Meslek seçiminde ilgiler ve yetenekler, basılmamış profesörlük tezi, İstanbul 1988.

8 – SAN, I., Sanat ve Eğitim, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1985.

9- SUKAN Z., Okul öncesi etkinlikleri, M.E.B., İstanbul 1983.