ÇOCUK EĞİTİMİNDE BABANIN ROLÜ

Yazar : Prof. Dr. Norma RAZON, Eğitim Danışmanı – Pedagog 

Okulöncesi eğitim dönemini oluşturan ilk yıllar, çocuğun gelişiminde ailenin en etkili olduğu dönemdir. Bu dönemde anne ve babaya pekçok görev düşer. Bu görevlerden söz edilirken, genellikle annenin çocuğun yaşamındaki rolü üzerinde durulur. Çünkü birçok toplumda olduğu gibi bizde de, ailelerin büyük çoğunluğunda anne, çocuğun bakım ve eğitim sorumluluğu olan tek bireydir.

Özellikle yaşamın ilk yılını kaplayan bebeklik döneminde, çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılayan annedir, onu geliştirecek tüm uyarıcıları sağlayan annedir. Bebeklik yıllarında çocuk her şeyi anneden öğrenir, anne çocuğu, çocuk anneyi etkiler. Annenin çocuğuna gösterdiği sevgi ve ilgi, onda uyandırdığı güven duygusu, çocuğun gelecekteki yaşam biçimini etkiler. Annenin eğitim ve disiplin anlayışı, çocuğun karakter ve kişiliğini şekillendirir.

Çocuğun tüm sorumluluğunu annenin yüklendiği ailelerde, babanın, çocuğunun eğitiminde devreye girmesi, genellikle ikinci yılda veya ikinci yılın sonlarında gerçekleşir. Çünkü bebeklikten çıkmaya başlayan çocuk hareketleri ve yarım konuşmasıyla babasının dikkatini çeker. Çocuğun iki yaşlarına varınca, ona yakınlaşmaya başlayan bir baba, babalık görevini yerine getirmekte gecikmiş sayılır, çünkü babalık bebeklik döneminin sonunda başlamaz.

Baba, çocuğu doğduğu andan itibaren, hatta daha çocuk anne karnında iken ona ilgi duymalı, sevgi ve şefkat beslemelidir. Hamilelik aylarında da, çocuğun doğumunu izleyen yıllarda da, annenin, baba desteğine ihtiyacı vardır. Çocuğunun bakım ve eğitim işini eşiyle paylaşan bir anne huzurlu ve mutlu olur, çocuğuna sevgi ve güven duygularını aşılamada daha başarılı olur. Araştırma bulgularına göre çocuğuna aşırı koruyucu veya reddedici davranan, aşırı derecede otoriter veya ilgisiz olan anneler, eşleri tarafından desteklenmeyen ve takdir görmeyen, eşleri ile iyi bir iletişim kuramamış olan kadınlardır. O halde babanın rolü, çocuğunun gelişiminde de, çocuğun gelişiminden sorumlu tutulan annenin yaşamında da, küçümsenmeyecek kadar önemlidir.

Baba, çocuğunu dokuz ay taşımadığı ve emzirmediği için, çocuğun ilk yıllarında, kendini anneden daha az gerekli zanneder. Oysa çocuk dünyaya geldiği andan itibaren baba sevgi ve ilgisine ihtiyaç duyar. Çocuk babasının kucağında kendisini güven içinde hisseder, baba çocuk beraberliği onu mutlu kılar. Çoğu zaman, babasını akşamdan akşama gören çocuk, onun eve dönmesini heyecanla bekler, onunla oynamak ve konuşmak ister. Çocuğunun bu isteğine cevap veren, yorgunluğuna rağmen ona zaman ayıran babalar azınlıktadır. Babaların büyük bir kısmı, iş dönüşü evde gürültü istemez, çocuğu ile ilgilenmektense, dinlenmeyi, gazete okumayı veya televizyon izlemeyi tercih eder. Özellikle bizim toplumumuzda babalar akşam haberlerini izlerken rahatsız edilmek istemez, o saatte çocuklarının yemiş, hatta yatmış olmalarını arzu ederler. Babaların bu yaklaşımı, bütün gün yaptıklarını anlatmak için, akşam babasını sabırsızlıkla bekleyen çocuğu mutsuz eder. Babasından beklediği yakınlığı göremeyen çocuk, hayal kırıklığına uğrar, baba-çocuk ilişkileri daha ilk yıllarda zedelenmiş olur.

Anne – çocuk ilişkilerinin de, baba – çocuk ilişkilerinin de temeli ilk yıllarda atılır. Baba – çocuk diyalogunun erkenden kurulduğu ailelerde, küçük yaştan itibaren, anne modelinin yanı sıra, baba modeline sahip olan çocuk, annesinden farklı bir modelin varolduğunu, annesinin dışında bir dünya olduğunu öğrenir. Çocuğun gözünde baba, dış dünyanın simgesidir, çünkü bütün gününü evin dışında geçiren, dış dünya ile devamlı temas halinde olan, dış dünyanın bütün güzellik ve çirkinliklerini çocuğa tanıtan babadır. Çocuğun ve annesinin dışındaki dünyada geçerli olan kuralları, hak ve sorumlulukları öğreten, ona saygı, itaat ve otorite kavramlarını kazandıran babadır. Çocuğun gelecek yıllarda yakın ve uzak çevresi ile kuracağı ilişkilerde, babası ile kurduğu ilk ilişkilerin etkisi olacaktır. Çocuğun dış dünyada başarılı ve güvenli olabilmesi için, çocuk kendisini, babasının yanında huzur ve güven içinde hissetmeli, babasından çekinse de ondan korkmamalıdır, çünkü insan korktuğu bir modele yaklaşamaz, onunla iletişim kuramaz.

Baba çocuk için sadece dış dünyayı simgeleyen bir imaj değildir, aynı zamanda güç, kuvvet ve kudret simgesidir. Özellikle annenin çalışmadığı ailelerde, ailenin refah ve huzurunu sağlayan, evin tüm ihtiyaçlarını karşılayan babadır. Baba otoritesinin egemen olduğu ailelerde de baba, her alanda bilgi sahibi olan, her konuda görüşü sorulan, her an danışılan, onayı alınmadan hiçbir iş yapılmayan kişidir. Herkes her şeyi babaya danışır, ama baba kimseye danışmak ihtiyacını duymaz. Baba istediğini, istediği zaman yapabilen tek aile bireyidir. Çocuğun gözünde bu kadar güçlü olan baba, hayranlık duyulan ancak çekinilmesi gereken bir modeldir. Babasını güçlü bulan, ona hayranlık duyan, bu arada babasından sevgi ve ilgi gören çocuk, babasından ürkmez, baba otoritesini benimser, babanın koyduğu kurallara uygun şekilde davranmayı öğrenir, kendi davranışlarını değerlendirmeyi başarır, kendini yargılamayı ve idare etmeyi öğrenir. Babasını güçlü bulan ancak ondan şefkat görmediği için ona yaklaşmaktan korkan çocuk ise, baba otoritesini kabullenmekte güçlük çeker, kurallara karşı gelir.

Güçlü ve sevgi dolu bir baba, çocuk için güven kaynağıdır. Güçlü fakat itici bir baba, çocuk için endişe ve korku kaynağıdır. Çocuğun vicdanının oluşumunda ve değer yargıları edinmesinde etkili olan baba, çocuğun hayranlık duyduğu kadar, zaman zaman varlığından rahatsızlık duyduğu bir imajdır. Babası evde iken çocuk, annenin gözünde ikinci plana atıldığından ve özgürlüğü kısıtlandığından, rahatsız olur. Özellikle erkek çocuk belli dönemlerde annesi ve babasını paylaşmaktan mutsuz olur, babasını rakip olarak görür; bir yandan babası ile özdeşleşmek isterken, öte yandan ona karşı koymak, ondan kurtulmak, ona kendini kabul ettirmek ihtiyacını duyar. Çocuğun yaşadığı bu duygulardan haberdar olan bir baba, onun bu çelişkili durumdan kurtulmasına yardımcı olur. İyi bir baba, çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılarken ona sevgi, şefkat ve ilgi gösterir; duygularında ölçülü, dengeli ve kararlı olmayı becerir. Bu baba fırsat buldukça çocuğuna zaman ayırır; çocuğu ile iyi bir iletişim kurmanın yollarını arar, çocuğunu tanıyarak yetenek ve ilgilerini keşfederek onu belli faaliyetlere yönlendirmeye çalışır; boş zamanlarında çocuğu ile oyun oynar, kitap okur, dertleşir, belli konuları tartışır, gezi programları yapar.

İyi bir baba çocuğa evde belli haklar tanırken, belli sorumluluklar verir, evdeki bazı onarım çalışmalarında çocuğundan yardım alır, belli faaliyetleri çocuğu ile paylaşarak onu mutlu kılar. Çocuğunu mutlu kılan bir baba, baba -çocuk ilişkilerini olumlu bir şekilde kurma ve geliştirmede başarılı olan bir baba, çocuğu ile birlikte olmaktan mutluluk duyar. Dodson’a göre “Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. İyi baba olmak sabır, sevgi, araştırma ve bilgi işidir.” Yine Dodosan’a göre ” Bir erkek için duygusal yönden alacağı hiçbir ödül, çocuklarının doğdukları andan, yaşamı kendi başlarına yüklenecekleri çağa kadar, onları gereğince yetiştirebilmek kadar doyurucu olamaz.”

Artık çocuğunun gelişiminde etkin bir rol almak isteyen babaya, garip bir gözle bakıldığı devirler geride kalmıştır. Günümüzde babalar, çocuk bakımında da, eğitiminde de, en az anneler kadar başarılı olabileceklerini, birçok toplumda kanıtlamışlardır. O halde babalar çocukları dünyaya geldiği andan itibaren varlıklarını ve etkinliklerini onlara gösterebilmelidirler. Unutmamak gerekir ki, çocuğun beden ve ruh sağlığına sahip olabilmesi için bir anne, bir de baba modeline ihtiyacı vardır. Ne anne babanın yerini tutabilir, ne de baba anneninkini! Her birinin cinsiyetlerine uygun olarak yerine getirmekle yükümlü olduğu görevler farklıdır. Bu nedenle anne de, baba da, kendi payına düşen görevi üstlenmeli; çocuğun bakım ve eğitiminde birlikte rol almalıdırlar.