ÇOCUĞUNUZA SINIR KOYMAK, DİSİPLİN UYGULAMAK
Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti
Disiplin kavramından anladığımız nedir? Amacı ve işlevselliği nedir? Çok mu gereklidir? Disiplin “hayır” demek midir? Disiplin, otorite midir?
Disiplinin “hayır” sözcüğünü sık kullanmak, arada bir popoya dokundurmak, ceza vermek, bağırarak söz dinletmek, baskı kurmak olduğunu düşünen birçok aile var. Eğitimci gözüyle disiplin, mantıkla açıklanabilir kurallar koymak, bu kurallar doğrultusunda hareket etmek, bunlarda tutarlı davranmak, çocuğunun hatası karşısında anne-baba olarak kontrollü olmak, kararlılık ile hoşgörü arasındaki dengeyi kurabilmek; çocuğunun özgüvenini zedelemeden ona sınırlar koymaktır. Disiplin aslında, düzeni sağlayan bir öğrenme ve öğretme sürecidir.
Bebek 6 aylıktan itibaren kendi gücünü keşfeder, sonra da gücünü dener, önce gözleriyle, sonra diliyle… Uyuyacağıma çığlık atsam ne olur ? Susmam için acaba ne yapacaklar, beni saatlerce sallarlar mı, yataklarına alırlar mı?… Mamamı kussam ne olur? Kusunca yine mama verirler mi acaba?…ve böylece şartlanmalar oluşur ve bebek neyi ne zaman yapması gerektiğini öğrenmiş olur.
Anne-baba tarafında da bu sırada bir gel-git yaşanır: Anne-baba, çocuğun isteğine boyun eğerek saatlerce sallasa mı? Yoksa kararlılık göstererek “hayır” mı dese? Yemediği zaman sakinliğini koruyarak “yemeği kaldırıyorum, demek ki aç değilsin” mi dese, yoksa mamasıyla oynamaktan sıkılıp yemeğe başlamasını mı beklese, yoksa çikolatayı rüşvet olarak mı kullansa?…
Disiplini sağlamak zor iş. Sertlik, katılık, vicdansızlık gibi algılanan disiplin içinde sevgi, şefkat, destek, yumuşaklık, sabır, kararlılık içeren bir kavram. Disiplinin içinde sınır koyma da var, özgürlük de var. Çocuk, gelişimi için attığı her adımda biraz daha bağımsızlaşır, o bağımsızlaştıkça anne-baba sınır koyar; bu sağlıklı gelişimin doğal sonucudur. 1 yaşındaki çocuk, doyduğunda biberonu ya da kaşığı eliyle iter, başını sallar veya kaşlarını çatar. 2 yaşındaki çocuk, her şeyi kendi kendine ve istediği şekilde yapmanın mücadelesini verir, sanki “ben varım” der. 4 yaşındaki çocuk, odasının toplanmasını istendiğinde net bir şekilde “hayır” diyebilir. 6 yaşındaki çocuk, televizyonun kapatılması istendiğinde “ne karışıyorsunuz?” diyerek tavır koyabilir. 11 yaşındaki çocuk, öpülmek istendiğinde yüzünü buruşturabilir. Çocuk bağımsızlaştıkça, bağımsızlığını korumak için ısrar eder. Çocuk bağımsızlığını korudukça, anne-baba da çocuğundan bağımsızlaşır. Böylece çocuğunun “sınırlar içindeki” bağımsızlığını desteklemiş olur.
Terazinin kefelerinin birinde çocuğu koruma-kollama, diğerinde bağımsızlık ve çocuğa özgüven kazandırma var. Arada da çocuğa kurallar koyan, sınırlar çizen anne-baba. Disiplin adına çocuğa uygulana kurallarda “yapma” şeklindeki engellemelerde ve yasaklarda anne-baba abartılı davranmamalıdır.
Aşırı koruma ve kollamanın sonuçları nelerdir? 3,7,11… yaşındaki çocuğun ağzına yemek vermek, poposunu silmek, kalemlerini yontmak, çantasını yapmak…ona hizmet için sürekli hazırda beklemek, onu korkak, ürkek, güvensiz, yalnız bir çocuk haline getirebilir. Böyle yetişen bir çocuk, ailesinden ayrılınca bocalar. Evde her istediğini yaptıran çocuk, arkadaş ilişkilerinde de zorlanır; ya kaybetmeye alışık olmadığı için gruba hiç katılmaz, ya başaramama endişesi ile yarışmalardan kaçar, ya da siner, ya da kendini koruyamaz. Tam tersi olan bir yapılanmada, sınırsızlıkta, hiç disiplin uygulanmadan büyüyen bir çocukta da, davranış bozukluğu ve uyumsuzluk oluşabilir. Ailenin felsefesi ne olursa olsun, çocuğun yaşadığı ortam, geniş topluma ve değişik çevrelere uyumunu etkiler, çocuk sosyal bir ortamda yaşadığı sürece kurallar hep karşısına çıkacaktır. Ev ortamı dış dünyanın minyatür bir kopyası olarak çocuğa sunulmalıdır, gerçekler farklı gösterilerek değil!
Bir de çocuk merkezli aileler var, burada çocuğun düşüncesi, fikri, tercihidir önemli olan, çocuk ne derse o olur, ne isterse anında alınır. Bu ailelerde evi yöneten çocuktur, televizyon kumandasının hakimiyeti ondadır, ne yemek pişeceğine o karar verir, hafta sonu nereye gidileceğini o belirler, kardeş yapılıp yapılmayacağı ona sorulur. Oysa çocuk, her şeyi elde edemeyeceğini görmeli, her istediğinin gerçekleşemeyeceğini anlamalı, ölçülü ve sabırlı olmayı öğrenmeli, isteklerinin de bir sınırı olduğunu aile ortamında keşfetmelidir.
Disiplini sağlamak için ceza verilebilir, fakat cezanın olduğu yerde ödül de olmalıdır. Burada ödül ve cezadan ne anlaşıldığı da tartışılabilir. Bir çocuğun, tekrarlanması istenen bir davranışına “aferin” demek, alkışlamak, okşamak, bir hediye almak ödül olabilirken; çocuğu bazı şeylerden mahrum bırakmak (oyun, oyuncak, tv., faaliyet, ilgi…), molaya koymak (time out), bakışlar…ceza kapsamına girebilir. Ceza, mutlaka istenmeyen davranışın hemen ardından verilmeli ve o davranışla ilişkili olmalıdır. Ödül de istenen davranışın hemen peşinden verilmeli, böylece davranışı pekiştirmelidir.
Sınırsızlık içinde yaşayan çocuk, yönünü belirleyemez, güven duygusu hissedemez, daima bir desteğe bağımlı olma, onay alma, yardım alma ihtiyacını duyar. Çocuk, sınırları zorlar, anne-babanın ne kadar kararlı olduğunu test eder, sınırları zorlayınca ne ile karşılaşacağını görmek için denemeler yapar. Çocuğuna “Hayır” diyemeyen, kıyamayan, onu veliaht gibi yetiştiren anne-baba, gelecekte mücadele gücünden yoksun, doyumsuzluğa aday, özgüveni yitik, kolay mutsuz olan yetişkin yetiştirdiğini bilmelidir.
Çocuğa sevgi, anlayış, sabır ve şefkat ile yaklaşıyorsanız, onun ağlamasından, ara ara kendini kızgın veya mutsuz hissetmesinden korkmayın. Çocuğunuzun anlık mutsuzluğu sizin kural koymadaki kararlılığınızı etkilemesin, kararsız olduğunuzda veya koyduğunuz kuralı kendiniz bozduğunuzda çocuk bunu kavrayacak, ileride de kurallara uymamanın yollarını deneyecektir. Verdiğiniz ödül veya cezadan pişman olmayın, hatalı olduğunuzu düşünüyorsanız, uygulamanın bitiminde çocuğa bunu açıklayabilirsiniz.
Dolayısıyla hata yapmaktan korkmamak, önemli olan mükemmel anne-baba olmak değil, mutlu bir çocuğun mutlu anne-babası olmaktır.