ÇOCUĞA HANGİ YAŞTA OKUMA ÖĞRETİLMELİ

Yazar : Prof. Dr. Norma RAZON, Eğitim Danışmanı – Pedagog

Son yıllarda ana-babaların okul öncesi dönemde çocuklarına okuma-yazma öğretmeleri, ilkokula hazırlık sınıflarında öğretmenlerin öğrencilere okuma ve yazı alıştırmaları yaptırmaları, kısa bir süre de olsa ülkemizde 6 yaş uygulamasının denenmesi, “çocuğa hangi yaşta okuma öğretilmeli?” sorusunu gündeme getirmiştir.

“Beş yaşında bir kızım var, üç yaşından beri anaokuluna gidiyor, kızımı bu yıl tekrar anaokuluna vermeyip, ilkokula bir yıl erken başlatsam doğru olur mu ?”, “Oğlum dört yaşında, okumaya çok hevesli, her akşam eline kalem-kâğıt alıp ilkokula giden ablasının ders çalışmasını taklit ediyor, ona dört yaşında okumayı öğretsem mi?”, ” Çocuğum gelecek yıl ilkokula başlayacak, birinci sınıfta başarılı olması için, ona bu yıl okumayı-yazmayı öğretmeli miyim ?” türünden sorularla eğitimcilere başvuran aile sayısı bir hayli kabarık.

Öte yandan 5-6 yaş grubu çocuklarını eğitmekle görevli olan öğretmenlere, sınıflarındaki öğrencilere okuma ve yazı öğretmenin yerinde olup olmayacağı konusunda fikir soranların, uzmanlara danışanların sayısı da az değil. Günümüzde ilkokul ders programlarının ağırlaşması, kolejlere giriş sınavlarına hazırlanma çalışmalarına erkenden başlanması, yaş faktörünün de bu sınavlarda dikkate alınması, ” çocuklara, ilkokula başlamandan önce okuma ve yazı öğretmeli miyiz?” sorusuna cevap aranmasına yol açmıştır. Bu soruyu cevaplamak için, bazı illerimizde yapılan incelemeler göstermiştir ki, İstanbul’un birçok anaokulunda 5-6 yaş çocuklarına okuma, yazı ve hesap alıştırmaları yaptırılmaktadır.

Bazı hazırlık sınıflarında da, çocuklara gün içinde yaptırılan alıştırmalarla yetinilmemekte, minik öğrencilere hafta sonu ödevleri verilmekte, onlardan birkaç sayfa çizgi çizmeleri istenmekte, verilen fişleri okumayı öğrenmeleri beklenmektedir. Çocuklar arasında var olan bireysel farklılıkların göz önünde tutulmadığı sınıflarda da, ödevlerini yapmadan okula gelen çocuklar resim, müzik ve jimnastik gibi etkinliklerden bir süre mahrum edilerek cezalandırılmaktadır.

Çocuklara, ilkokula başlamadan önce okuma ve yazma öğretmenin yararına inanan bazı öğretmenler, ana-babaların arzularını yerine getirmek için bu öğretime erkenden giriştiklerini ileri sürerken, bazıları bu alıştırmalarla çocukları okul yaşamına hazırladıklarını savunmaktadırlar. Ne yazık ki bazı öğretmenler, bu uygulama sırasında sadece yetenekli ve istekli çocukların başarılı olabileceklerini, okuma-yazma konusunda hevesli ve ilgili olmayanların başarılı olamayacaklarını unutmaktadırlar. Oysa akıldan çıkarılmamamsı gereken önemli bir nokta şudur: Okul öncesi dönemde, okuma ve yazmaya hazır olan bir çocuğu engellemek ne kadar hatalı ise, bu öğrenime hazır olmayan bir çocuğa okuma-yazma konusunda baskı yapmak o kadar sakıncalıdır.

Okuma öğrenimini etkileyen bireysel farklılıklar, okumaya hazır olma, okuma olgunluğu ve okuma olgunluğunun kazanılmasında çevresel etkenlerin rolü, yüzyılımızın ilk çeyreğinden bu yana Batı ülkelerinde araştırılan konulardır. Yüzyılın ilk yarısında, okuma öğrenimi için en uygun yaşın belirlenmesi pekçok araştırmaya konu oluştururken, son yıllarda okuma öğrenimini kolaylaştıracak koşulların saptanması birçok çalışmaya konu olmaktadır. Gerçek şudur ki: okuma öğrenimi ne kadar önemli ise, çocukları okuma öğretimine hazırlamak o kadar önemlidir.

Öğrenim yaşamının temelini oluşturan okuma, son derece karmaşık bir süreçtir. Okuyabilmek için çocuk, öncelikle harf adını alan yazılı işaretleri tanımalı, sonra bu harflerin karşılığı olan sesleri öğrenmeli, harflerle sesler arasında çağrışım kurmalı, harflerle sesler arasındaki ilişkiyi hatırda tutmalı daha sonra da bu harf dizilerinin ifade ettiği anlamı kavramalıdır. Bu arada farklı harfleri ve sesleri ayırt edebilmeli, benzer harfleri ve sesleri karıştırmamalı, satırları boyunca dizilmiş olan harf gruplarına bir anlam verebilmelidir. Bu açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, “yazılı işaretleri, belli kurallara uyarak, anlamlı bir şekilde seslendirmek” olarak tanımlanan okuma, basit bir çözümleme tekniği değildir. Görme, işitme ve zekâ fonksiyonlarının faaliyette olduğu okuma: görsel ve işitsel ayrımlaştırma, kavrama ve değerlendirme gibi yeteneklerin yanı sıra, belli bir zihinsel ve nörolojik olgunluk isteyen, bedensel, duygusal ve toplumsal açıdan belli bir gelişim düzeyi gerektiren karmaşık bir süreçtir. Karmaşık olması nedeniyle, bu sürecin çocuk tarafından kazanılması belli koşullara bağlıdır. Okuma öğrenimi için gerekli koşulları, uzmanlar şöyle sıralamışlardır:

  • Sağlıklı olmak

  • İşitme ve görme fonksiyonlarına sahip olmak (işitsel ve görsel uyarıcıları ayırt etme yeteneklerine sahip olmak)

  • Yeterli bir genel zekâ düzeyine ulaşmak

  • Ana dilini anlamak ve doğru kullanabilmek, doğru konuşabilmek, kendini iyi ifade edebilmek, telaffuz hataları yapmamak, belli bir kelime bilgisine sahip olmak

  • Duygusal ve sosyal açıdan belli bir gelişim düzeyinde olmak

  • Yeterli bir nörolojik olgunluğa sahip olmak

  • Psiko-motor açıdan belli bir gelişim düzeyine ulaşmak (el-göz koordinasyonuna, kas koordinasyonuna sahip olmak)

  • Mekân ve zaman kavramlarını kazanmış olmak

  • Beden imajına sahip olmak

  • Çevre ile iletişim kurma arzusu içinde olmak

  • Öğrenmek ve gelişmek için ihtiyaç duyulan çevresel uyarıcılara sahip olmak

  • Dikkatini toplayabilmek

  • Okumaya ve öğrenmeye hevesli olmak

Çocuğun okuma öğreniminde başarılı olabilmesi ve ilerleyebilmesi için, okuma öğretimine başlamadan önce, bu koşulların sağlanmış olması gerekmektedir. Uzmanlara göre, çocuğun okumayı öğrenebilmek için gerekli olan genel olgunluk düzeyine ulaşması, 6 yaş dolaylarında mümkün olmaktadır. 6 yaş, bazı araştırıcılara göre takvim yaşını (kronolojik yaşı), bazılarına göre zekâ yaşını ifade etmektedir. Ancak 6 yaş, kesin bir yaş değildir. Bazı çocuklar beş yaşında okumayı sökerken, bazıları altı buçuk yaşına gelmeden okumada başarılı olamamaktadırlar. Bireysel farklılıklar, bütün alanlarda olduğu gibi, okumanın öğrenilmesinde de etkili olmaktadır.

Okuma bozukluklarının teşhis ve tedavisinde çalışanlar, zekâ yaşı 6 dolaylarında olan çocukların okumayı rahat söktüklerini, zorlanmadan okuduklarını ileri sürmektedirler. Ancak son yirmi beş yılda yapılmış olan araştırmalar, elverişli çevre koşullarında büyüyen çocukların, dört yaşlarında okuma öğrenebildiklerini, bireysel eğitim ve özel alıştırmalarla iki-iki buçuk yaşındaki çocuklara da okuma öğretilebildiğini ortaya koymaktadır. O halde okumaya hazır olma yaşı, çocuktan çocuğa değişebildiği gibi, öğrenme koşullarının elverişli oluşuna göre de değişmektedir. Çocuğun okumayı erken öğrenebilecek olgunluk düzeyine ulaşmasında, bireysel özellikleri kadar, içinde yaşadığı çevrenin uyaranları, kendisine uygulanan geliştirme programı ve yaptırılan alıştırmalar etkili olmaktadır. Bu gerçeğin ortaya çıkmasıyla anlaşılmıştır ki: okul öncesi dönemde önemli olan çocuğa küçük yaşta okumayı öğretmek değildir. Asıl önemli olan: tüm çocukları okuma-yazma öğrenmeye hazırlıklı kılacak eğitim programları geliştirmek, bu programlarda yer alacak etkinlikleri belirlemek, çocukları bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal açıdan en iyi şekilde geliştirecek olanakları onlara sağlanmaktır.

Okul öncesi dönemde, okuma ve yazma öğretme konusunda, ana-baba ve eğitimcilere düşen en büyük görev, çocuklara bilinçsiz bir şekilde erkenden okumayı ve yazmayı öğretmek değil, onları bu öğretime en iyi şekilde hazırlamaktır. Okul öncesi dönemde çocuğu okul ve öğrenim yaşamına en iyi şekilde hazırlayan kurum: iyi bir anaokuludur. Çünkü anaokulunun amaçları, çocuğun sağlıklı büyümesi, dengeli ve uyumlu bir kişilik geliştirmesi; zihinsel yönden gelişmesi; duygusal ve sosyal açıdan olgunlaşması; ana dilini anlama ve iyi kullanabilme yeteneğini kazanması; gelecekteki okul ortamına ve toplum yaşamına hazırlanması için uygun ortamı hazırlamaktır.

Anaokulunun işlevleri de, çocuğun:

Sağlıklı büyümesi için:

  • Beden gelişimini sağlamak

  • Psiko-motor gelişimine yardımcı olmak

  • Duyularını uyarmak

  • Algılarını geliştirmek

Zihinsel yönden gelişmesi için:

  • Zekâ gelişimini etkileyen uyarıcıları sağlamak

  • Kendisini ve çevresini tanımasına fırsat vermek

  • Doğayı tanıtmak

  • Yetenek ve becerilerini geliştirmek

  • İlgileri doğrultusunda yönlendirmek

  • Öğrenmeye karşı ilgisini uyandırmak

Duygusal açıdan olgunlaşması için:

  • Sevgi, ilgi, güven ve özgürlük ihtiyaçlarını karşılamak

  • Sevgi, saygı, güven duygularını yaşamasına fırsat vermek

  • Yaşıtlarıyla, kendisinden küçük ve büyüklerle iyi geçinmesini sağlamak

  • Duygularını dile getirmesine fırsat vermek

  • Duygusal sorunlarından kurtulmasına yardımcı olmak Toplumsal yönden olgunlaşabilmesi için:

  • Grup içinde yaşamasını, topluma katılmasını sağlamak

  • Çevresindekilerle iyi ilişkiler kurmasına yardımcı olmak

  • Sosyal yaşamın gerekleri olan yardımlaşma, paylaşma, dayanışma ve işbirliği kavramlarını kazanmasına fırsat yaratmak

Uyumlu ve sağlıklı bir kişilik kazanması için:

  • Kendi güçlerini ve yetersizliklerini tanımasına olanak sağlamak

  • Kişiliğini güçlendirecek etkinliklere yöneltmek, toplum kurallarını benimsetmek

Okul ortamına ve toplum yaşamına hazırlanması için:

  • Beslenme, uyku, temizlik, kurala uyma gibi alışkanlıkları kazandırmak

  • Çevresindeki nesneler ve canlılar âlemini tanıtmak

  • Kendi bedenini ve uzuvlarını tanımasını sağlamak

  • Aile ortamında alamadığı bilgileri tamamlamasına olanak vermek

  • Yetenek ve becerilerini kullanabileceği, mutlu olabileceği etkinlikleri yaratmaktır.

(Anaokulunun işlevleri farklı başlıklar altında toplanmışsa da, bu etkinlikleri kesin sınırlar içinde gruplandırmak mümkün değildir, çünkü çocuğun bedensel gelişimini sağlayan bir etkinlik, diğer gelişim yüzlerini de etkileyebilmektedir.)

Anaokulunun amaçlarını gerçekleştirmesi, işlevlerini yerine getirmesi ancak çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir programla mümkündür. Bu programda yer alması gereken etkinlikler: Oyunlar (bireysel oyunlar, grup oyunları, taklit oyunları, bahçe oyunları), serbest faaliyetler ve yaratıcı etkinlikler (resim, müzik, dans, ritmik jimnastik), serbest ifade etkinlikleri (piyesler, kukla oyunu, pantomim, drama, taklitler), özel iletişim etkinlikleri (serbest konuşma, soru-cevap yoluyla diyalog, şarkı, şiir, hikâye, masal okuma ve anlatma), masa başı faaliyetleri (çizme, boyama, kesme, yapıştırma, model yapma, maket yapma), boncuk dizme, yap-boz oyunu… gibi etkinliklerdir.

Eğlendirici, dinlendirici ve geliştirici işlevleri olan bu etkinlikler, çocuğun her yönüyle gelişmesini sağlayan, onu gelecekteki okul çalışmalarına hazırlayan etkinliklerdir. Bu etkinlikler sırasında çocuklara her türlü araç-gereç malzeme ve materyel sağlanmalıdır. Okul öncesi dönemde su, kum, kil, çamur gibi doğada bulunan malzemeler; oyun hamuru, cam macunu gibi maddeler; kalem, kağıt, makas, yapıştırıcı, boya (mum boya, sulu boya, parmak boyası, kuru boya) gibi araç-gereçler; top, bebek, lego gibi oyuncaklar; çeşitli oyunlarda kullanılabilecek her türlü artık malzeme (eski giysiler, bez, kumaş ve yün parçaları, eski yoğurt kapları, kullanılmış makaralar) çocuk için değeri büyük olan oyun materyelidir. Bütün bu malzemeler, uygun bir ortam içinde, konunun uzmanı eğitimciler tarafından çocuğa sunulduğunda, çocuk en iyi şekilde gelişme fırsatı bulmuş, geleceğe de en iyi şekilde hazırlanmış olacaktır.